Suçlu Kim? Ne Yapmalı? 19. Yüzyıl Rus Edebiyatının en temel iki sorusudur bunlar. Dostoyevski’den Turgenyev’e, Gogol’den Gonçarov’a pek çok yazar, “toplumsal sorunun” gerçekçi resimlerini çizerek, suçluyu aramış, çözüm önerilerini doğrudan ya da dolaylı olarak eserlerinde sergilemişlerdir.
Biz ise burada, doğrudan bu soruları soran kitapların yazarları, Herzen ve Çernişevski’nin ilgili eserlerini ele alacağız. Herzen’in Suçlu Kim? romanı, 1845/46’da Anavatan Notları (Oteçestvennaya Zapiski) dergisinde yayımlanmış, 1847’de ise kitap olarak basılmıştır. Çernişevski’nin Ne Yapmalı? romanı ise, yazarın hapiste bulunduğu dönemde yazılmış ve 1863’te yayımlanmıştır.
Her iki roman da kendi döneminde önemli tartışmalara yol açmış ve isimlerini oluşturan soruların genişçe tartışılmasına vesile olmuşlardır.
Herzen’in İlk ve Tek Romanı
Suçlu Kim? Herzen’in ilk ve tek romanıdır. 18. Yüzyıl Rus Edebiyatında saf anlamda toplumsal içerikli ilk roman sayılır. Aslında Gogol’ün Ölü Canlar’ında başlattığı, toprak sahibi ve köleci sosyal sınıfın eleştirisinde yeni bir halkadır.
Roman, tipik bir toprak ağasının ve ailesinin hayatının tasviri ile başlar. Negrovların bayağı yaşamını sergiler: “Aleksey Abromoviç’in saygıdeğer ailesine mükemmele ulaşmış çok yönlü bir hiçlik egemendi” (Herzen, 57). Aslında romanın Negrovların çiftliğine ayrılmış ilk bölümü, dönemin Rus sosyal düzenini tarif eder.
Romanın kadın kahramanı Lyubov Aleksandrovna Krutsifarskaya’nın hayatı, serflik düzeninin vahşi bir yönüne ışık tutar. Kişisel serflik rejimi altında, pek çok kadın seks kölesi olarak kullanılmış, beyler “senyör hakkı” adı altında, köyde evlenen bütün genç kadınlara gerdek gecesinde tecavüz etmiştir. Bu birlikteliklerden doğan çocuklar ise “gayrı meşru” sayılır, soylu sınıfına dahil edilmezdi. Çoğu örnekte anneleri, çocuklarını dahi göremiyorlardı.
İşte Aleksey Abramoviç Negrov’dan evi için bir ağaç kesme izni isteyen bir köylü kadının düştüğü esaret koşullarının ürünüdür Lyubov Aleksandrovna da. Annesi uşaklar bölümünde kalırken, kendisi beyin bölümünde büyütülmüştür. Ama alnında doğum koşullarının vurduğu damga ile yaşar. Bu gerilimli hayat onun kişiliğinin erken yaşta olgunlaşmasına yol açar.
Kuşkusuz, Aleksandr Herzen, toprak/köle sahiplerinin “gayrı meşru” çocukları hakkında çok şey biliyordu. Bizzat kendisi de babasının evlilik dışı birlikteliğinin bir ürünüydü. 25 yaşındayken, “yetiştirilişindeki aşağılanmalar ve hakaretler”i anımsayarak ruhundan “geçenlerin başkaları tarafından anlaşılmasını engelleyen kapalı ve kısıtlı koşullar”dan bahsediyordu. (Carr, 13)
Ama, daha da önemlisi, Herzen’in ilk eşi Natalya da bu şartlarda doğmuş ve büyümüştü. Natalya Herzen’in babası Aleksandr Yakovlev, Moskova’daki malikanesinde “serf kadınlardan bir harem” kurmuştu ve “Natalya’nın annesi bu kapatmalardan biridir”. “Baba Aleksandr, garip bir biçimde, gayrımeşru çocuklarını evin kendi kaldığı bölümünde tutuyordu. Anneler hareme ayrılmış kanatta yaşar, çocuklarını tatiller dışında göremezlerdi.” (Carr, 15-16)
Yazımı, Natalya ile romantik aşkıyla aynı döneme gelen Suçlu Kim? eserinde Lyubov Aleksandrovna karakterinin çocukluk ve ilk gençlik dönemlerinin Natalya’dan önemli esinler taşıdığını söyleyebiliriz.
Beltov ve Rus Edebiyatında “Gereksiz Adam” Karakteri
Ancak, Negrov, Rus aristokrasisinin tek yüzü değildir. Çiftlik yaşamına adapte olup, toprak/köle sahibi olarak “canları” üzerinde sınırsız tasarrufta bulunan, onları vahşice sömürmekle kalmayıp, hakaretleri ve dayağı altında da ezen Negrov’ların karşısında, başka türde soylular da vardır. Aldıkları Batılı eğitimle çağdaş bir görüşü benimseyen, dolayısıyla köle sahipliğini kendilerine yakıştıramayan, aslında zamanı geçmiş serfliğe karşı olan, sosyetenin bomboş yaşamından sıkılan ama kendilerine mevcut sosyal düzen içerisinde yapacak faydalı bir iş de bulamayan karakterlerdir bunlar. “Gereksiz adam” ya da “yararsız adam” (lişnıy çelovek) olarak adlandırılan bu tipleme, romanda karşımıza Vladimir Beltov kişiliğinde çıkar. Ama benzer karakterleri biz Akıldan Bela’da (Griboyedov) Çatski’den, Zamanımızın Bir Kahramanı’nda (Lermontov) Peçorin’den, Yevgeniy Onegin’den (Puşkin), Yamaç’ta (Gonçarov) Rayski’den tanırız. Beltov da tipik bir “gereksiz adam” karakteridir.
Beltov uzun Avrupa gezilerinin ardından, topluma faydalı olabileceği bir iş bulmak üzere ata toprağına döner, ama “gereksiz adam” tiplemesinde hep gördüğümüz üzere, çevresine sadece zarar verebilmektedir. Beloe Polye çiftliğinin sahibi olduğu halde başına geçmez, çiftliğin idaresi, ömrünü oğluna adayan annesi Sofya Alekseyevna Beltova’dadır. Ama Beltov’un tüm bu hovardaca yaşamı, bu çiftlikten gelen gelirse finanse edilmektedir. Beltov eğitimlidir, incedir, kültürlüdür. Ancak buna mukabil, ne üniversiteden mezun olunca girdiği devlet hizmetinde ideallerine uygun bir ortam bulabilmiş, ne de başka bir iş tutturabilmiştir. Kendisi de yararsızlığının farkındadır, huzursuzdur: “Lütfen, elinizi vicdanınıza koyun ve söyleyin. On yıl değil de, elli yıl yaşadım diyelim, kimin için gerekli ki benim yaşamım? […] Ben yararsız bir insanım.” (Herzen, 225)
Beltov, yıllar sonra döndüğü taşra kentinde, yerel sosyetenin başına geçme amacına da ulaşamaz. O, “başka” dır: “Beltov’dan nefret ediyorlardı, çünkü Beltov’un, hayatlarının ayıbını yüzlerine vuran, bu hayatı protesto eden, bu hayat düzenine karşı yükselen bir itiraz olduğunu seziyorlardı.” (Herzen, 180-181). Çiçikov[1] gibileri bağrına basan aynı taşra, Beltov gibi “zararlı kitaplar okuyan”, “Avrupa yollarına düşmüş bir gezgini”, “kendi evine yabancı, yabancı diyarlara yabancı” bir tuhaf kişiyi bağrına basmayacaktı.
Kuşkusuz Beltov da bir Negrov olabilirdi. Ama aldığı eğitim, Negrov olmasına engeldi. Devlet mekanizmasındaki kuru, bürokratik işleyiş de onun yüce ideallerine alan bırakmıyordu. Taşra sosyetesine karışmak istese kabul görmüyor, Avrupa’da gezip tozsa kendini yabancı hissediyordu.
O, bu can sıkıntısı içerisinde, Krutsiferski’lerin evine gidip gelmeye başlar. Ancak burada da Lyubov Krutsiferskaya’ya aşık olup, onun da gönlünü çelerek, bu genç çiftin felaketine sebebiyet verecektir. Romanın sonunda Beltov bir kez daha Avrupa yollarına düşerken, Herzen de okura, “Suçli Kim?” diye sorar. Aslında suçlu, otokrasidir. Otokrasinin dayandığı toprak/köle sahibi sınıftır. Rusya’nın tarih dışına düşmüş ve I.Nikolay’ın istibdatı altında adeta dondurulmuş sosyal düzenidir.
Herzen’den Çernişevski’ye
Aleksandr Herzen, 1840’lar Rusyası’nda politik muhalefetin önde gelen bir simasıydı. Kendisi de toprak sahibi bir ailenin çocuğuydu. Ancak otokrasi, onun da özgürlük ve demokrasiden yana, toprak köleliğine ve kişisel köleliğe karşı, cumhuriyetçi fikirlerini ifade etmesine alan bırakmıyordu. Daha 1834’te, üniversite yıllarında politik görüşlerinden dolayı sürgün edilir. Moskova’ya ancak 1840’ta dönebilir. Babasından çiftlik miras kalınca, bu imkanı değerlendirerek, 1847’de Avrupa’ya gider. Esas tanınması ve muhalif faaliyetleri, Avrupa’da cereyan edecektir.
İngiliz filozof Isaiah Berlin, “Herzen’in romanı 1840’ların düşünsel mayalanmasında ciddi bir rol oynadı. Toplumsal ve ahlaki anlamda önemli bir yapıttır ve Herzen’in kişiliğinin mükemmel bir ifadesidir” diyor (Herzen, arka kapak). Suçlu Kim’de gördüğümüz hicivli üslup, Herzen’in “olağan” üslubudur. Ona göre hiciv, “Geçmişte yaşanmış aşağılamalara, uğranılmış hakaretlere verilmiş bir yanıttır.” (Carr, 14) Keza onun Beltov-Dimitri-Lyubov üçgeninde aşk ve evlilikle ilgili yaptığı sorgulama Romantik görüş açısının doğrudan bir ifadesidir.
Herzen, İsviçre, Fransa ve İngiltere’de yürüttüğü siyasal faaliyetleriyle, Rusya’daki yoğun baskı ortamını teşhir etmiş, Rusya’da boğulan özgürlük sloganlarına yurtdışından nefes vermiştir. Onun Ogaryov ile 1857’den 1867’ye kadar, tam 10 yıl ve 245 sayı yayımladıkları Çan (Kolokol) Gazetesi, cumhuriyetçi ve kölelik karşıtı muhaliflerin sesi olmuştur. 2500 gibi baskı rakamlarına ulaşan Çan, Çarlık polisinin bütün engellemelerine rağmen ülkeye giriyor, yaygın dağıtılıyordu. Keza pek çok haber ve yazı da Rusya’dan Londra’ya, Çan’a ulaşıyordu. Bu bakımdan Çan, benzer bir rolü 20. yüzyılın başında oynayacak olan İskra’nın atası ve esin kaynağıydı da.
Herzen ve Ogaryov’un esin kaynağı 1825’te Çar I.Nikola’nın tahta çıkmasına karşı başlayan Aralık İsyanı idi. Bu isyan kanla bastırılıp, otokrasi soylu sınıfların en özgürlükçü, en temiz, en aydın gençlerini darağaçlarında sallandırınca, hapislere ve sürgünlere yollayınca, Rus entelijansiyasında düşünsel bir deprem de yaşandı. Başta Puşkin olmak üzere pek çok aydın Dekabristlerin (Aralıkçılar) ideallerini yaşatmaya çalıştı. O dönemde henüz 14 yaşında olan Herzen ise, Dekabrist isyanından sonra, arkadaşı Ogaryov ile birlikte Moskova’daki Serçe Tepesine çıkıp “Aralıkçıların uğruna ölüme gittikleri aynı gizli amaca hizmet etmek için hayatlarını vermeye yemin ederler.” (Carr,14) Gerçekten de Herzen ve Ogaryov, bu yeminlerine bağlı kalırlar.
Rusya İmparatorluğu’nun Kırım Savaşı’nda aldığı utanç verici yenilgi, Çar I.Nikolay’ın 1855 Martında ölümü ile birleşince, Rusya tarihinde yeni bir dönem başlar. Tahta çıkan II.Aleksandr “reform” sözü verir ve gerçekten de 1861’de kişisel köleliği (serfliği) kaldırarak köleleri azat eder. Ancak, toprak sahibi sınıfı güçlendirmeyi amaçlayan bu tepeden inme reform, Rusya’da 1860’ların devrimci hareketlerine yol verecek olan yeni sınıfsal saflaşmalar yaratır. Kapitalizm gelişmekte, köyde sınıflar ayrışmakta ve yoksul köylülerin hayat şartlarında Reform öncesine göre çok az değişim yaşanmaktadır. İşte bu şartlarda, halktan gelme eğitimli gençlerin arasında yeni bir devrimci demokratik akım oluşur. “Narodnik” (halkçı) hareketler, Çar II.Aleksandr’a karşı eylemlere girişirler. Narodnizmin dönemi başlamıştır.
Herzen’in Çan’ı, Ülke ve Özgürlük’e açık destek vermiştir. Ama Herzen’in görüşleri ve mücadele anlayışı, artık bu yeni nihilist gençliğe pek uymamaktadır. Bu yeni devrimci dalganın öncüsü olarak, Çernişevski öne çıkmaktadır. Edebiyat eleştirmeni, filozof, makale yazarı, halka güçlü hitabıyla kitleleri etkileyen Çernişevski, döneminin bütün devrimci demokratik hareketleriyle ve “nihilist” gençliğiyle sıkı bağ içerisindeydi.
Çernişevski, daha 1859’da, Herzen’in Çan’ına yazdığı bir mektup ile, Herzen’in Çar II.Aleksandr için beslediği umutları eleştirmişti: “Rusya, çarların iyi niyetine inanarak yüz yıl harcadı.”. “Bir Rus” mahlasıyla yazdığı mektupta Çernişevski, Herzen’i kendi kuşağının devrimci radikalizminin uzağına düşmekle suçluyordu. (Carr, 213)
Hakikaten, Londra’dan sonra gittiği Cenevre’de, 1860’ların radikal gençliğiyle karşılaşan Herzen, onlara ayak uyduramamıştı. Herzen Rusya’dan ayrılalı 15 yıldan fazla olmuş, Rusya bu dönemde çok değişmişti. Herzen, kendi payına, Çernişevski’ye saygıyı asla ihmal etmedi. Örneğin Çernişevski’nin 1864’te sürgüne gönderilmesinin ardından yazdığı bir yazıda, “Rusya’da Çernişevski önderliğinde yürütülen hareketle, yurtdışında Ogaryov ve kendisinin temsil ettiği hareketin hiçbir zaman çelişmediğini ilan etti: Birbirimizi tamamlamaya çalıştık”. (Carr, 262)
Ne var ki, Cenevre’deki mültecilerden, radikal bir genç olan Serno-Solovieviç aynı fikirde değildi: “Çernişevski ile sizin aranızda ortak hiçbir şey yoktu, olamazdı da. Siz ikiniz yan yana gelemeyecek, bir arada duramayacak kadar zıt görüşlü iki insansınız. Birbirine düşman iki tarafın temsilcilerisiniz; tamamlamak şöyle dursun, birbirinizi dışlamaktasınız.” (Carr, 263)
İlginçtir, Cenevre’deki radikal gençlik bu kanıda iken, Çarlık mahkemesi ise, Çernişevski’ye “Herzen ile ilişki içerisinde olduğu” gerekçesi de içerisinde olmak üzere bir dizi suçlama ile ceza vermişti. Aslında bu, bir kuşak değişimiydi. Herzen, Dekabristler ile Narodnikleri birbirine bağlayan bir köprü idi. Çernişevski ise Narodnikler ile Bolşevikleri bağlayan bir köprü rolü oynayacaktı. Lenin’in ifadeleriyle (aktaran: Krupskaya, 219):
Herzen’i anarken, üç kuşağı, Rus devriminde etkin olan üç sınıfı açıkça görebiliyoruz. Önce soylular ve toprak sahipleri, Aralıkçılar ve Herzen. Bu devrimcilerin dar bir çevresi vardı. Halktan fazlasıyla kopuktular. Ama çalışmaları boşa gitmedi. Aralıkçılar Herzen’i uyandırdı. Herzen devrimci ajitasyonu başlattı.
Bu ajitasyonu devralan, genişleten, güçlendiren ve kıvama getiren, Çernişevski ile başlayıp Narodnaya Volya kahramanları ile biten halk devrimcileri oldu. Mücadele edenlerin çevresi genişledi, halkla daha yakın temas sağladılar. “Yaklaşan fırtınanın genç dümencileri” demişti Herzen onlar için. Ancak ortada henüz fırtınanın kendisi yoktu.
Fırtına, bizzat kitlenin hareketidir. Proletarya, sonuna kadar devrimci olan yegane sınıf, ayağa kalktı, kitlelere önder oldu ve milyonlarca köylüyü açık devrimci mücadele için ilk kez harekete geçirdi. Bu fırtınanın ilk patlaması 1905’te gerçekleşti.
Ekim Devrimi’nin ardından, Moskova’nın işlek caddelerinden birisine Herzen’in ismini veren, Moskova Üniversitesi içerisinde Herzen’le Ogaryov’un heykelini diken, 1919-25 yılları arasında Herzen’in Bütün Eserleri ve Mektupları’nı 25 cilt halinde basan genç Sovyet Cumhuriyeti, bu manevi borcu ödemeye çalışmıştır.
Ne Yapmalı?
Çernişevski’nin temel eseri olan Ne Yapmalı? (Çto Delat?), Petrapovlovsk Zindanı’nda bulunduğu dönemin ürünüdür. 4 Aralık 1862 ile 4 Nisan 1863 arasındaki 4 aylık sürede, oldukça kısıtlı koşullarda yazılan bu roman, pek çok devrimci kuşağı etkilemiş, esinlendirmiştir. Aradan geçen bir buçuk yüzyıllık döneme rağmen, halen de etkisi sürmektedir. Ne Yapmalı?, Rus aydın gençliği arasında bir siyasal programa dönüşmüş, özellikle kadının toplumsal konumu, yeni ahlak, artıdeğer sömürüsü üzerine ateşli tartışmalara yol açmıştır.
Dostoyevski gibi gericiler, Suç ve Ceza’da yer aldığı[2] gibi, Çernişevski’nin eserine “ahlaksızlık” damgasını vurmaya çalışmışlar, sınırsızca yermişlerdir. Hatta Dostoyevski, Yeraltından Notlar’ı, özel olarak Ne Yapmalı’ya yanıt vermek için yazmıştır – ki bu konuya döneceğiz. Koropotkin, Lenin gibi siyasal filozof ve eylem insanları ise Çernişevski’nin eserini yücelterek, onun açtığı yoldan yürümüşlerdir.
Ne Yapmalı?’nın bir yerinde, araya giren yazar, okuru Rahmetov karakterinin bu romanda ne işi olduğu üzerine çetin bir sorgulamaya sokar. Gerçekten de, olay örgüsü ve akışı üzerinde hemen hiçbir etkisi bulunmayan Rahmetov üzerine neden bu kadar ayrıntılı bilgiler verilmiştir? Aslında bu çetin sorgulama, Çarlık sansürünü aşacak biçimde, tarihe yeni bir etkenin girişini okura duyumsatmak içindir.
Kirsanov, Lopuhov, Vera Pavloviç, evet, yeni tipte insanlardır, eski toplumla bağını çözen ve yeni bir toplumun işaretini veren karakterlerdir. Ancak onların arasından da daha ileri, doğrudan devrimci nitelikte bir nüve doğmaktadır (Çernişevski, 2.cilt, 107-108,):
Eğer Rahmetov’u göstermeseydim, okurlarımın çoğu, hikayemdeki baş kahramanlar konusunda şaşıracaktı. Şu son bölüme gelene kadar Vera Pavlovna , Kirsanov ve Lopuhov’un, okurlarımın çoğuna gerçek hayatta yer alamayacak kadar üstün yaratılışlı, hatta idealize edilmiş kişiler olarak göründüklerine bahse girerim… Onların size göğün yücelerinde süzülüyormuş gibi görünmelerinin nedeni, sizin yedi kat çamurun içinde debelenmenizdi. Onların durduğu yer, erişilmez bir yer değildir aslında, herkes o yükseklikte durmalıdır, durabilir de. Sizin de, benim de, kendilerine asla erişemeyeceğimiz üstün kişilikler bunlar değildir, benim zavallı dostlarım. Ben size bunlardan birinin profiline ait hafif bir çevre çizgisi gösterdim, o kadar.
Yaşamını bütünüyle devrimci mücadelenin gereklerine göre düzenleyen, kişisel arzu ve zevklerini geri plana iten, hem fiziksel kondisyon, hem de insanlarla kurduğu ilişkiler bakımından her şeyi yeni bir mücadelenin ihtiyaçlarına göre kuran Rahmetov tiplemesi, profesyonel (meslekten) devrimcinin Rus edebiyatındaki ilk örneğidir. Olay akışındaki yerinin önemsizliğiyle kıyaslanamayacak ölçüde bu romanla özdeşleşmiştir. Ne Yapmalı?’dan bahsedenler, öncelikle Rahmetov’u anlatırlar. Ne Yapmalı?, adeta Rahmetov’un romanıdır denilebilir. Romandaki yeri, bütün ışıkları onun üzerine çevirmektedir. Okurun aklında belirgin bir yer edinmektedir.
Rahmetov’un edebi bir karakter olarak ortaya çıkışı, Rusya siyasal tarihinde yeni bir dönemin başlangıcını imlemektedir. II.Aleksandr’ın reformları ile kapitalizm ülkede gelişmeye başlamış, sınıfsal ilişkiler alt üst olma sürecine girmiştir. İlk elden toprak ağaları sınıfını güçlendirerek, köylüleri şehirlere süren reform, orta ve uzun vadede ise yeni gelişen tüccar sınıfını yükseltmiştir. Kentlerde yeni ve halktan gelen aydınların oluşturduğu bir tabaka meydana gelmiş ve bu yeni aydınlar arasında “halk için” mücadele etme, otokrasiyi devirme fikri hızla yayılmıştır.
Reform sonrası Rusya’da binlerce irili ufaklı politik örgüt kurulacak, bunlar aydın gençlikten gelen, Rahmetov gibi devrimcileri bünyesinde toplayacak ve otokrasiye karşı önceleri ütopik sosyalist ve Narodnik (halkçı) teori ve program çerçevesinde; sonraları ise, bunun yanı sıra bilimsel sosyalist teori ve “sosyal-demokrat”[3] program çerçevesinde mücadele vereceklerdir. Bu anlamda, Rahmetov’lar, reformdan Ekim Devrimi’ne uzanan kesitte, Rusya tarihine damgalarını vurmuşlardır.
Çernişevski’nin romanını tarihsel önemde kılan etkenlerin başında bu gelir kuşkusuz. O, bu gelişmeyi öngörmüş, romanına nakşetmiş ve bizzat, profesyonel devrimcilerin ortaya çıkışını teşvik etmiştir.
İsim Muamması: “Ne Yapmalı?” mı, “Nasıl Yapmalı?” mı?
Lenin’in yazdığı (2.) Ne Yapmalı’nın profesyonel devrimciliğe yaptığı belirgin vurgu, Çernişevski’den asla bağımsız değildir. Çernişevski’nin tüm devrimci demokrasi ve sosyalizm hareketleri üzerinde olduğu gibi, Lenin üzerinde de derin bir etkisi vardır: “Vladimir İlyiç, […] Çernişevski’nin ‘Ne Yapmalı?’sını yalnızca bir kez değil, defalarca okumuştu. […] Vladimir İlyiç, özellikle Çernişevski’yi çok severdi.” (Krupskaya, 42)
Lenin’in, ünlü eserine Ne Yapmalı? ismini koyarken, Çernişevski’ye de gönderme yapmak istediği, bir tarihsel sürekliliği sergilemeye çalıştığı açıktır. Ne var ki, bu romanın Türkçe çevirilerinde, ismi (herhalde Lenin’in kitabıyla “karıştırılmasın” diye olacak) bilinçli biçimde farklı çevrilmiş ve Nasıl Yapmalı? olarak yayımlanmıştır. Bu tuhaf durumu anlamak da kabul etmek de mümkün değildir. Yazarları farklı olan iki kitap, adları aynı olsa dahi, nasıl karıştırılabilir ki? Umarım ve dilerim ki, bu satırlar, konunun tartışılmasına vesile olur ve gerek Mazlum Beyhan (Evrensel) çevirisinin yeni baskılarında, gerekse de yapılacak yeni çevirilerde artık kitabın özgün adı kullanılır. (Mazlum Beyhan, kitabın önsözünde, kitabın özgün adının Ne Yapmalı? olduğunu belirtmektedir, ancak şimdiye kadar Nasıl Yapmalı? başlığıyla çevrildiği gerekçesiyle, o da özgün adı başlığa koymamıştır.)
Rahmetov veya Mark Volohov – Gonçarov’un Bakışı
- yüzyıl Rus edebiyatında devrimci, nihilist, anarşist tiplemeleri başka eserlerde de görülür. Babalar ve Oğullar’daki (Turgenyev) Bazarov ve Yamaç’taki (Gonçarov) Mark Volohov, ilk akla gelen roman kahramanları arasındadır. Yazarların, kendi romanlarındaki bu “devrimci tiplemelere” yaklaşımları, olguyu ele alış ve yansıtış biçimleri, onların Rusya’da gelişmekte olan devrimci demokratik harekete yaklaşımlarını da sergiler. Liberal Turgenyev, Bazarov karakteri ile, nihilistlerin bir karikatürünü çizmiştir. Gonçarov’un Mark Volohov karakteri ile yaptığı da bundan farklı değildir. Ancak “eylemci” bir özellik taşıyan Volohov, Rahmetov’la kıyaslamaya daha müsaittir.
Mark Volohov, Yamaç romanının arka planında, siyasi görüşlerinden ve “ateist” propagandadan suçlu bulunarak Malinovka’ya sürgün edilen bir siyasi aktivisttir. Romanın baş kahramanı ve tipik bir “gereksiz adam” figürü olan Boris Pavloviç Rayski, ona, Petersburg’dan sıkılarak döndüğü ata toprağında rastlar. Onunla dost olmaya çalışır ama Volohov, Rayski için fazla çetin cevizdir – Rayski ise Volohov için fazla kibar. Rayski’nin en derinine gizlediği özelliklerini pat diye yüzüne vurur Mark Volohov. Dahası, onunla faydacı bir ilişki kurar, sürekli para ister. Rayski’nin büyükannesi (ve soylu sınıf ahlakının timsali) Tatyana Markovna için, Mark Volohov bir “haydut”tur. Aslında, köyün “ileri gelenlerinin” tümü Mark’a böyle bakar. Dahası yazarın da bakışı pek farklı değildir.
Mark Volohov romanda bir “toplum zararlısı” olarak resmedilir. Tümüyle faydasız, topluma yabancı, herhangi bir olumlu vasıftan yoksun, elinden hiçbir iş gelmeyen, son derece kaba, bencil, bireyci bir tiptir. Gonçarov’un görüş açısından, tıpkı Rayski gibi, Volohov da ”gereksiz adam”dır. Olayların akışı, bu iki gereksiz adamı, aynı kadına olan aşkları etrafında karşı karşıya getirecektir. Bu kadın, romanın esas başkahramanı olan Vera Vasilyevna’dır. Rayski’nin kuzenidir. Duyarlı, güçlü, gizemli kişiliği, bağımsız duruşu ve hayatına kimseyi müdahale ettirmemesiyle, Rayski’yi bir mıknatıs gibi kendine çeken Vera, aslında gizliden gizliye Mark Volohov’u sevmektedir. Rayski’nin kendisine yönelik ilgisinin, karşılık bulduğu anda sönmeye başlayacak bir saman alevi olduğunun bilincindedir. Bunu Rayski’ye de söylemekten geri durmaz. Mark’a karşı ise, gerçekten tutkulu bir aşk duygusu hissetmektedir. Bir yıl boyunca gizlice süren aşkları, giderek tıkanmaya gider. Zira Mark dinsizdir, Vera ise dindar; Mark maceracıdır, Vera ise köyüne, toprağına bağlıdır. Mark ömür boyu aşka inanmamakta, Vera ise gerçek aşkın ancak ömür boyu süren aşk olduğuna inanmakta, bunu aramaktadır. Vera, köyde kalıp, Mark’la orada evlenmek, yerleşmek istemektedir. Mark ise, sürgün cezası biter bitmez büyükşehirlere dönmeyi planlamakta, Vera’yı da kendisiyle gelmeye çağırmaktadır – oysa bu Vera için öznesi olamayacağı bir macera anlamına gelecektir.
Nihayet, Vera ve Mark arasındaki gerilim, uzlaşmazcasına sürüp giderken, kopuşla sonuçlanır. Mark, Vera’yı kaybetmemek için, köyde kalıp evlenmeyi kabul ettiğini yazsa da (o da Babalar ve Oğullar’daki Bazarov gibi aşka yenik düşmüştür), Vera onunla son görüşmeye bile gitmez, yerine arkadaşı “ormancı” İvan Tuşin’i gönderir. Vera, geçirdiği sanrılı gecelerde, sadece Mark’ı değil, onun “yeni öğretisini’ de kafasında mahkum etmiştir. Zira, bu yeni öğreti, eskisinden farklı olmadığı halde, her şeyi reddederek birçok belirsizliğe ve yıkıma neden olmakta, zarar vermektedir.
Yamaç’ta Vera, Rusya’dır aslında. Böylece Vera, her iki gereksiz adamı, Rayski ve Volohov’u reddederken, Gonçarov da Rusya’nın geleceğinde ne soylu sınıfına, ne de maceraperest nihilistlere yer bulunduğunu ima etmektedir. Vera’nın adından da anlayacağımız üzere (Vera, inanç demektir) Hıristiyan Ortodoks inancına güçlü bir vurgu yapmaktadır.
Vera’nın hem Rayski, hem de Volohov’u reddettiği andan itibaren, bütün İvan İvanoviç Tuşin’in üzerine yönelir. Orman işletmesi sahibi bir kapitalisttir Tuşin. İşletmede çoktan beridir ücretli işçiliğe geçilmiş, en modern makinelerle üretim yapılmaktadır. Reform öncesi dönemin durağan kırsal yaşamına tezat biçimde, Tuşin’in atölyesi gelecekten gelmiş gibidir: “Toprak sahibi, orman sahibi bu sade Rus’u, bu becerikli insanı, işçilerin arasında en güçlü, en iyi işçi olanı, aynı zamanda onların geleceklerini de, şimdilerini de en iyi biçimde düzenleyen bu işvereni, Rayski, Volga boylarının bir Robert Owen’ı gibi görüyordu.” (Gonçarov, 859)
Bu gözlem, sadece Rayski şahsında toprak aristokrasisinin, yeni gelişen kapitalistler sınıfı karşısındaki aşağı konumunu yansıtmakla kalmaz, aynı zamanda Gonçarov’un Rusya’nın geleceğine dair öngörüsünü de sergiler. Ne Yapmalı?’da Rahmetov’un oynadığı, “olay akışı bakımından önemsiz, ama romanın ağırlığı bakımından önemli” rolü, Yamaç’ta İ.İ.Tuşin oynamaktadır. Dolayısıyla Gonçarov’un “ne yapmalı?” sorusuna verdiği yanıt da; Tuşin gibi becerikli kapitalistlerin yönetiminde, tedrici bir kapitalistleşme olmaktadır.
Tuşin de Vera’yı sevmektedir, ancak Vera onu (şu anlık) sadece bir dost olarak görmektedir. Büyükanne Tatyana Markovna da Tuşin’in umutlarına hak vermektedir: “Vera karınız olacak, İvan İvanoviç […] (ama) […] [a]cele etmeyin, erken daha.” (Gonçarov, 870-71) Roman böylece kapanırken, kapitalizmin Rusya’ya hakimiyetinin uzun sürede, ağır ağır gerçekleşeceği vurgulanmış olur. Romanın 1869 tarihli olduğu düşünülürse, bu öngörünün çok da yanlış olduğu söylenemez. Ancak bunun siyasal yaşama yansımaları farklı olacak, Herzen’in deyişiyle “Liberal parti, iki çark arasında kalarak ezilecek, tarih sahnesinden silinecek”ti. (Carr, 228)
Gonçarov, Tuşin’in şahsında bir Robert Owen keşfedip onu yüceltirken, Mark Volohov’u ise Malinovka’dan mutlak yenilgi ve teslimiyet ile uğurlar; hep söylediği gibi büyük şehirlere siyasi faaliyet yürütmeye değil, çarlık ordusuna asker yazılmaya karar vermiştir. Çernişevski ise, romandaki kısa ama etkin varlığı sona erdiğinde Rahmetov’un bilinmeyen yerlerde, gerekli işler yapmak üzere uğurlar. Zira, Rahmetov gibi insanlar önemlidir; “[Y]aşamı çiçeklendiren bunlardan başkası değildir […] Evet, sayıları az, ama insanların soluk almalarını sağlayan da onlar; onlar olmasaydı insanlık soluksuz kalır, boğulurdu […] [O]nlar motorların motoru, yeryüzünün tuzunun tuzu”durlar (Çernişevski, 77). Karşıtlık çarpıcıdır.
Kadının Toplumsal Konumu
Çernişevski’nin eserinin temel konusu, kadının toplumsal konumu ve aşktır. Başkahraman Vera Pavlovna’nın ve yine yardımcı karakter Katerina Polozova’nın kişisel tarihleri ve gelişimleri üzerinden, kadının özgürleşmesi sorunsalını ele alır. Kölece, bayağı, erkek egemen duygusal ilişkileri yererken, kadının erkekle tam hak eşitliğine sahip olduğu ilişkileri över.
Roman, Vera’nın bir beyzade ile zorla evlendirilmek istenmesiyle başlar. Vera’yı bu cendereden, bireysel kararlılığının yanı sıra, eve ders vermeye gelen Lopuhov adlı bir gencin desteği kurtarır. Vera, o güne değin, Lopuhov gibi dürüst, içten insanları hiç tanımamıştır. Aşık olur ve evlenirler. Ama bu kez, kişiliklerindeki uyumsuzluklar, ilişkide boşluklara yol açar. Lopuhov’un yakın arkadaşı ve yine onun gibi bir sosyalist olan Kirsanov da Vera’ya karşı duygusal ilgi duymaktadır. Ama bunu fark ettiği için, yıllarca onlardan uzak durur. Ancak Vera’nın da kendisinden ziyade Kirsanov’a ilgi duyduğunu fark eden Lopuhov, sansasyonel biçimde “aralarından çekilir” ve Vera, Kirsanov ile evlenir. Herhalde Ne Yapmalı?’nın, üzerinde en çok fırtına kopartılan olayı budur. Bu sahneden dolayı, bütün gericiler Çernişevski’yi “ahlaksızlıkla” suçlamıştır. Oysa burada Çernişevski, evliliğin mutlaka ömür boyu sürmeyebileceğini, kişiliği uyuşmayan insanların sırf bir kez evlendikleri için illa evli kalmak zorunda olmadıklarını, hepsinin ötesinde, kadının evlilikte tercih hakkına sahip bir özne olduğunu anlatmak istemiştir.
Polozova’nın hikayesi, sanki romana, bu dar görüşlü eleştiriyi öngörerek, tersten bir örnek olarak konulmuş gibidir. Bu kez, Solovtsov adlı servet avcısı, “işe yaramaz” bir adama gönlünü kaptıran Katerina Polozova, zengin babasının Solovtsov’a yönelik katı tutumu nedeniyle bu kişiyle görüşememekte ve bu nedenle aşk acısı çekmektedir. Hatta “ince hastalığa” tutulmuş ve ölüme doğru gitmektedir. Kirsanov, doktor olarak muayene ettiği Katerina’nın derdini hemen anlar ve babasını bu tutumundan vazgeçirir. Böylece, görüşmelerinin önündeki engeller kalkınca, Katerina Vasilyevna, kısa sürede Solovtsov’un gerçek yüzünü kendisi görür ve nişanı bozar. Gericilerin mantığından gidecek olursak, sosyalistler genç kadınların servet avcılarıyla evlenmesini ister gibi bir sonuca ulaşmamız işten bile değildir!
Aslında Çernişevski, “Vera Pavlovna’nın Dördüncü Düşü”nde kapsamlı bir biçimde meramını anlatmıştır. Burada aşkın ve evliliğin tarihsel olgular olduğunu sergiler önce, Astarte ve Aspasya ile kölecilikte ve göçebe feodalizminde aşkı gösterir. Kadın henüz köledir. Sonra “Lekesiz Bakire” hikayesiyle Ortaçağ derebeyliğinde feodal aşkı anlatır. Kadın, peşinden koşulan bir bakiredir. Uğrunda her şey yapılır – ama evlenince kadın köle konumuna iner. Rüyada Vera’ya görünen tanrıça, Astarte, Afrodit ve Lekesiz Bakire üzerinden üç tarihsel çağı sembolize eder. Tanrıça ise aslında Vera’nın ta kendisidir. Kadının özneleştiği ve özgürleştiği çağı simgeler. Yeni bir aşkı anlatır Vera’ya, hak eşitliğine dayalı bir ilişkiyi tarif eder. Bu ilişkilerin nasıl bir toplumda yaşandığını soran Vera’ya, sosyalist bir tarım toplumunu resmeder. Tarım komünlerinde müreffeh biçimde yaşayan emekçilerin arasında gezdirir Vera’yı. Saraylardan bile görkemli evlerde yaşayan binlerce komün mensubu, Rusya’yı kalkındırmakta, bataklıkları tarım alanına çevirmekte, yedikleri içtikleri ayrı gitmemektedir. Çernişevski, böylece, kadın ve erkek arasındaki özgür ve hak eşitliğine dayalı ilişkilerin, ancak yeni, sosyalist bir toplumda hakim hale gelebileceğini anlatırken, bugünden bu tür ilişkilerin örneklerinin belirdiğini söylemeyi de ihmal etmez. Tanrıça Vera, “Sevin bu geleceği, ona doğru atılıp, onun için çalışın” sözleriyle sosyalizm için mücadele çağrısında bulunur. Aslında bu alt bölüm, kadının toplumsal konumunun, toplumsal ilerlemenin en önemli göstergesi olduğu savını, bir “rüya” formunda ve aşk üzerinden serimler.
Çernişevski’nin kadının toplumsal konumuna, aşka ve evliliğe dair yazdıkları, feodal toplumdan henüz çıkmamış 1860’lar Rusyası için oldukça ileri bir konuma denk gelmektedir.
Vera’nın Atölyesi
Vera Pavlovna’nın kurduğu terzi atölyesi, Çernişevski’nin toplumsal önermesi olarak romanda yerini alır. Bir tür komünal işletme olan bu atölye, patronsuzdur. En önemli özelliği, atölyelerde, fabrikalarda patronların kar olarak alıkoyduğu paranın, bu atölyede işçilere eşitçe dağıtılmasıdır. Ayrıca atölyenin tüm işletme hesapları da tüm işçilere açıktır. İşçiler, “kendilerinin” saydıkları atölye için ortalamanın üstünde hız ve kalitede ürün çıkartmaktadır. Keza, terzi atölyesinin bekar kadın işçileri, birlikte ortakça yaşamakta, böylece kira vb. yaşam masraflarından da tasarruf etmektedirler. Sonuç olarak, Petersburg’daki işçi nüfusuna göre çok daha iyi (orta halli) şartlarda yaşamaktadırlar. Ayrıca atölyede eğitim çalışmaları yapılmakta, işçiler sürekli kendini geliştirmekte, hafta sonlarında ise birlikte eğlenceler düzenlemektedirler. Vera, sermayeyi koyan kişidir, ama pratikte bütün işçilerle aynı ölçüde çalışmakta ve aynı parayı almaktadır. Böylece, bu atölye gelişir, çalışan sayısı artar. Aynı prensiplerle çalışan ikinci bir atölye daha kurulur. Nihayetinde bu iki atölyenin hesapları, birleştirilerek, tek bir işletmeye dönüştürülür. Elde edilen verim o denli yüksektir ki, Petersburg’un ana caddesi olan Nevski Bulvarı’nda bir satış mağazası açmayı da başarırlar.
Vera’nın atölyesi, Ne Yapmalı? ile ilgili tartışmalarda çok önemli bir yer tutar. Gericiler, küçümseme ile, Çernişevski’nin bütün toplumu kurtaracak reçeteyi terzi atölyesinde bulduğunu söylediler. Çernişevski’nin önermesinin, sosyalistlerce yanlış anlaşıldığı örnekler vardır. Acaba, Çernişevski, Vera’nın atölyesi türünden girişimlerin çoğalmasıyla, evrimsel yoldan sosyalizme varılacağını mı (bir tür Bernstein’cılık) önermektedir?
Terzi atölyesiyle Çernişevski’nin öncelikli meramının, artıdeğer sömürüsünü teşhir etmek olduğu açıktır. Atölyenin hesaplarını rakamlarla vererek, aslında işçilerin sefaletinin gerçek sebebinin, çalışmanın ürünü olarak ortaya çıkan artıdeğerin işçilere dağıtılmaması ve patronun kasasına gitmesi olduğunu sergilemektedir. Böylece işçilere sadece asgari geçim masraflarına yeten bir ücret kalmaktadır. Ayrıca kapitalistlerin, üretim koşullarında (hammadde vs.) yaptıkları tasarrufları da kar olarak kasalarına koymalarına karşın, Vera’nın atölyesinde, bu tasarruflar da işçilere dağıtılmaktadır. Böylece işçilerin örgütlü ve kolektif yaşamı, her birinin insani gelişimine hizmet etmektedir. Bu atölyedeki prensiplerin “ekonomi biliminin ulaştığı son ilkelerin uygulanması” olduğu romanda (Çarlz Biyumont’un ağzından) vurgulanır, Kirsanov ise şunu ekler: “Ekonomi politikle uzak yakın ilgisi olan herkes, … bu kuruluş esaslarının toplum için hiç de zararlı olmadığını, hatta yararlı olduğunu kabul etmektedir.” Burada Çernişevski, örtük biçimde Marksizmin politik ekonomi eleştirisinin vargılarına işaret etmektedir.
Diğer yandan, Çernişevski, bu prensipler temelinde kurulan atölyelerin yayılıp gelişmesinin belli sınırları olduğunun da bilincindeydi. Nitekim, sansür nedeniyle kırpmak zorunda kaldığı, Dördüncü Bölüm, XVI. ayrımda (Çernişevski, 2. cilt, 279) atölyenin satış mağazasının Nevski Bulvarı’na açılması ve dolayısıyla “kamusal alana” taşması ile birlikte hızla devletin ilgi alanına girdiğini ve siyasi polisin Kirsanov’u çağırarak sorguladığını anlatır. Devlet görevlisine göre, mağaza bir ticari işletme değil, sosyalist bir örgütlenmedir. Tabelasındaki “travail” kelimesi (Fransızca “emek”) devrimci bir slogandır. Özetle; “Bayan Kirsanova’nın mağazası zararlı yönde”dir.
Her ne kadar bu görüşme, mağazanın tabelasında bir değişiklik ile “tatlıya bağlansa” da, artık Vera’nın atölyelerinin büyüyemeyeceği, bu noktanın ilerisine geçemeyeceği anlamına geliyordu bu yaşananlar. Atölye, artık varlığını, “üzerine yöneltilen ilgi ve dikkat hangi noktada takılıp kalmışsa, o noktadan bir milim bile ilerlemeyecek” sürdürebilirdi. (Çernişevski, 2. cilt, 287)
Çernişevski’nin uyarıları yerindedir. Ancak eksiktir. Siyasi baskının dışında, komünal işletmeler, kapitalist piyasanın ekonomik kuşatmasına da maruz kalırlar. Belki terzilik gibi, ziraat emeği zeminindeki bir atölyede bu kuşatma daha sınırlı olur. Ama nihayetinde komünal işletme de ürettiklerini piyasa şartlarında satmak zorundadır. Bu rekabet, işçileri yaşam koşullarından ve boş zamanlarından taviz vermeye ve “kendi kendilerinin kapitalisti olmaya” zorlar. Tedarik, finansman, satış gibi zincirler bakımından tümüyle piyasaya bağımlılığı sürer. Komünal işletmeler, genellikle zor ayakta kalırlar. Yayılmaları ve hakim biçim haline gelmeleri ise sermaye egemenliği altında imkansızdır.
Ancak Çernişevski’nin uyarıları da, onun, yeni bir ekonomik düzenin komünal işletmelerinin evrimci yolla çoğalması sayesinde kurulamayacağına dair net görüşünü ortaya koymaktadır. Çernişevski, komünal terzi atölyelerini ve Vera’nın dördüncü düşündeki sosyalist tarım kolonilerini, geleceğin sosyalist toplumuna dair okurun zihninde kıvılcımlar çakmak için resmedilmiştir.
Dostoyevski’nin İtirazı: Yeraltı Adamı
Ne Yapmalı? yayımlandıktan sonra Dostoyevski, bu kitaba bir eleştiri yazmaya koyulur. Yeraltından Notlar, böylece ortaya çıkar. Özellikle ilk bölümü, deneme formunda bir Çernişevski (ve sosyalizm) eleştirisidir.
Eğer Ne Yapmalı? insana dair iyimserliğin manifestosu ise, Yeraltından Notlar, bunun tam karşıtıdır; insanın kötücüllüğüne, bencilliğine, sefilliğine yapılan bir vurgudur. Bilimselliğe, modernizme, toplumsal ilerleme fikrine bir karşı tezdir.
Ne Yapmalı?’nın kahramanları Lopuhov, Vera, Kirsanov, Rahmetov, Polozova, Biyument ne denli iyimser bir görüş uyandırıyorsa, Yeraltı Adamı da o denli karamsar bir görüşe yol verir. Yeraltı Adamı bir anti kahramandır. İnsanın karanlık yönüne dikkat çeker. İnsan psikolojisinin o hesaplanamaz, ele avuca sığmaz gelgitlerine odaklanır. Mutlak bireyciliği yüceltir. Her türlü toplumsal düzenleme ve planlama önermesinin karşısına bireyin seçimlerini, kaprislerini ve hayal gücünü çıkartır. Çernişevski’nin toplumsal alana çektiği tartışmayı, Dostoyevski toplumdan soyutlayarak bireysel psikolojilerin alanına çekmeye çalışır.
Yeraltından Notlar’da serimlediği bu felsefi yapı, bir sonraki eseri olan Suç ve Ceza’nın da düşünsel arkaplanını oluşturacaktır. Dostoyevski, insan psikolojisinin romancısıdır. İnsan psikolojisinin, daha önceki hiçbir yazarın inmediği derinliklerine inmiştir. Ayrıca, gençlik yıllarındaki kısa bir dönem hariç, düzene muhalefet etmek gibi bir amacı olmamasına rağmen, eserlerindeki toplumsal gerçekçi yöntem, Rusya’nın ağır toplumsa sorunlarını birçok devrimci demokrat yazara göre daha çarpıcı biçimde tasvir etmesine yol açmıştır.
Dostoyevski’nin ateşli anti sosyalizmi, Hıristiyan ahlakçılığı ile birleşir. İlginçtir, Yeraltından Notlar yayımlanırken, daha çok dine sarılmak gerektiği yönlü vurguları Sansür Kurulu tarafından çıkartılmıştır. Ancak, örneğin, Hıristiyan ahlakının “iyileştirici” özelliğini o, Suç ve Ceza’da Sonya’nın Raskolnikov’u İncil’le eğitmesi ve doğru hayat yoluna sokmasıyla anlatır. Ne var ki, salt bu romanda Sonya’nın neden bedenini satmak zorunda kaldığının ele alınması dahi, Yeraltından Notlar’daki “özgür seçim” teorisini çürütmeye yeterli gelmektedir.
Neticede, Çernişevski’ye yönelttiği felsefi eleştiriler oldukça zayıf ve etkisiz kalmışken, bir edebiyat eseri olarak Yeraltından Notlar, günümüze ulaşmıştır.
KAYNAKÇA
Carr, E.H. (2012) Romantik Sürgünler, çev. Selda Somuncuoğlu, İletişim Y., 1.Baskı, İstanbul.
Çernişevski, N. (2016) Nasıl Yapmalı?, 2 cilt, çev. Mazlum Beyhan, Evrensel yay., 5.basım, İstanbul.
Dostoyevski, F.M. (2017) Yeraltından Notlar, çev. Hilal Eren, Ayrıntı Yay., 1.baskı, İstanbul.
Gonçarov, İ. (2011) Yamaç, çev. Ergin Altay, İletişm Yayınları, 1.baskı, İstanbul.
Herzen, A. (2020) Suçlu Kim?, çev. Mazlum Beyhan, Yordam Kitap, 2.basım, İstanbul.
Krupskaya, N (2019) Lenin’den Anılar, çev. Özlem Koşar, Yordam Kitap, 1.Baskı, İstanbul.
[1] Gogol’ün Ölü Canlar romanındaki dolandırıcı karakter Pavel İvanoviç Çiçikov kastedilmektedir.
[2] Özellikle Sonya’nın komşusu karakteri dönemin sosyalistlerinin bir karikatürünü çizmek için romana konulmuş gibidir.
[3] Ekim Devrimi’ne kadar sosyalist/komünist partiler “sosyal-demokrat” adıyla anılıyordu. Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi, gibi.