YOLDAŞ WALTER RODNEY

 

İngilizce’den çeviren: Güney Işıkara

Click here for the English version

Walter Rodney hakkında en sevdiğim anekdot Jamaika’daki Batı Hint Adaları Üniversitesi’nde (University of West Indies) hocalık yapmasına izin verilen kısa dönemde, Kingston sokaklarında her çarşamba düzenlenen passa-passa festivaline katılmasıdır. İşte oradadır Dr. Rodney – Toots Hibbert, Bob Marley ve Peter Tosh gibileriyle dans etmekte, eğlenmektedir. Walter Rodney’in her yönüyle eşsiz kişiliği kadar hak ettiği kıymeti görmemiş, unutulmuş olması da şaşırtıcıdır. Hiçbir biyografisi Rodney’in her daim oralarda, sokaklarda olduğunu es geçmez. Yine böyle bir gün, 13 Haziran 1980’de, Zimbabve’nin bağımsızlık kutlamalarından dönerken arabasına Guyana ordusu mensubu Gregory Smith’in yerleştirdiği bir bomba Rodney’in canını alır. Rodney büyük bir olasılıkla yakın zamanda Guyana Kooperatif Cumhuriyeti’nin başkanı olacaktı. Henüz 38 yaşındaydı.

Washington Bullets (Washington Mermileri) başlığıyla geçenlerde yayımlanan kitabında Vijay Prashad, CIA destekli darbelerde gerçekleşen suiktastlerde – bomba ya da mermi olsun – böyle bir silahın gerçek bedelini tartışıyor. Rodney suikastinin arkasında Washington olmasa bile dönemin Guyana başkanı Forbes Burnham’ın piyasa köktenciliği saikiyle ve Soğuk Savaş etkisiyle hareket ettiği söylenebilir. Prashad, silahının hangi başkentte imal edildiğinden bağımsız olarak herhangi bir suikast özelinde sorulabilecek ilginç bir soruyu kitabında gündeme getiriyor. Piyasa fiyatının arkasındaki esas sosyal maliyet, üretim fiyatının arkasındaki insan bedeli nedir? Hem Prashad, hem de kitabın önsözünün yazarı Bolivya Başkanı Evo Morales Ayma, katilin kullandığı bomba ya da merminin insan maliyetinin kuşaklara yayılacak bir umutsuzluk olduğunu belirtiyor. Bir diğer kuşak daha sözde üstlerini, ezenlerini bırak tarihin bir kalıntısı olarak görmeyi, onların gözünün içine bakacak cesareti dahi bulamayacaktır.

Rodney suikastinin arkasındaki hikayelerin kesişim noktası gerçekten de dikkate değer. Bu eylem tek başına Guyana ve Karayipler’deki dengeleri, hatta radikal siyah hareketi, ilkeli sosyalist siyaseti küresel ölçekte değiştirmiştir. Bu kavşakta aynı zamanda Rodney’in, harikulade hayat hikayesi de yatmaktadır. O, asla bir klişeye indirgenemez. Walter Rodney Guyana yahut Karayipler’in şu ya da bu soruna cevabı değil, yalnızca Walter Rodney’dir.

Rodney savaş dönemi Britanya Guyanası’nda[i], bir önceki kuşağın buhranının içine doğdu. Erken büyüyen Walter’in 9-10 yaşlarında Guyana’nın bağımsızlık mücadelesini kavramaya, onun sosyalizme teşne, etkileyici Hint-Guyanalı önderi Dr. Cheddi Jagan’ı anlamaya çalıştığını kolaylıkla düşünebiliriz. Jagan liderliğindeki bağımsızlık hareketi 1953 seçimlerinde Britanya Guyanası’nı sarsmıştı. O zamanlar hala sömürgeci gücünü koruyan, ancak yakın zamanda Mısır tarafından Süveyş’te küçük düşürülecek Birleşik Krallık Guyana’nın hem bağımsızlık kazanmasından, hem de Sovyetlerle jeopolitik yakınlaşmasından çekinmekteydi. Jagan ve Afro-Guyanalı sendikacı müttefiki Forbes Burnham’ın hükümeti yalnızca 133 gün iktidarda kaldı ve Britanya’nın işgal tehditleri sonucunda iktidardan düştü. Anayasanın askıya alınmasının ve askeri idarenin tesis edilmesinin ardından Jagan’ın etkinliği başkent Georgetown’a hapsedildi. Sovyet veya Küba müdahalesine dair iddialar asılsız çıktı. Ancak bu tecrübe onu yıldırmak ve zayıftlatmak bir yana, Jagan’ı daha da sola itti ve güçlendirdi.

Birleşik Krallık 1950’lerin sonu itibarıyla Guyana’nın müstakbel bağımsızlığını az çok kabullenmişti. Ancak Batı, önceleri Birleşik Krallık, daha sonra da Birleşik Devletler öncülüğünde Britanya Guyanası için daha uysal bir alternatif arayışını sürdürdü. Bu planın kilit adımı Forbes Burnham’ı (ve dolayısıyla onun Afro-Guyanalı tabanını) Jagan ve onun partisinden koparmaktı. Guyanalı emekçilerin sömürgecilik karşıtı mücadelesi ırk zemininde kaba bir bölünmeye maruz kalmıştı. Sömürgeci Britanya geri çekilirken bile son bir kez daha bölme ve yönetme fırsatını kaçırmamıştı. Bir yandan bağımsızlık mücadelesi sürerken, 1961 seçimlerinde Jagan tekrar başbakan seçildi fakat bu kez hükümeti Burnham ve destekçilerinin yoğun muhalefetiyle muhatap olmak durumundaydı. Bunun sonucunda 1964 seçimlerinde büyük bir taviz vermek zorunda kaldı. Seçim, Guyana’ya bir yandan bağımsızlığı, öte yandan da Burnham’ın baskın olduğu ordunun hakimiyetini getirdi.

Bu yıllarda Rodney, Batı Hint Adaları Üniversitesi’nde lisans öğrenimini geride bırakmış, Londra’daki Doğu ve Afrika Araştırmalı Okulu’nda (School of Oriental and African Studies – SOAS) doktorasını tamamlamak üzereydi. Buradayken daha sonra Yukarı Gine Sahili Tarihi 1545-1800 (History of the Upper Guinea Coast 1545-1800) başlığıyla tanınacak eserini titizlikle derlemekteydi. Yeni ufuklar açan bu yazılı tarih çalışmasını Rodney “bir Afrikalı tarafından […] esas olarak Afrikalı okuyucular için” yazılmış bir eser olarak tanımlıyordu. Evet, bu, Afrika tarihinin her şeyden önce Afrikalı göz ve kulaklar tarafından aktarılması gerektiğini açıkça vurgulayan bir yazarın elinden çıkan bir çalışmaydı. Rodney’in bu eserinde (1960’larda ana akım tarih yazımına dahi nüfuz eden) tarihsel maddeciliğin etkileri görülebilir.

Bu ve Kardeşlerimle Temel Eğitimler (Groundings with My Brothers) gibi erken dönem eserlerinde Rodney’in Afro-merkezci bir tarih öğrencisinden adanmış bir siyah Marksiste evrilmesinin izleri sürülebilir. Yine de bu eserlerden ilki öyle bir akademik titizlik ortaya koyar ki V.S. Naipaul gibi sömürgeciliği aklayan, tanınmış bir Trinidadlı muhafazakar tarihçi dahi çalışmanın etkileyiciliğini teslim eder. Politik hasımlarını bile hayran bırakan bu eserle yetinmeyen Rodney, Dar es-Salaam Üniversitesi’nin teklifini kabul ederek Julius Nyerere başkanlığındaki Tanzaya’ya taşınır. Burada Afrika tarihi dersi vermekle yetinmez, aynı zamanda çevresinde mayalanmakta olan pan-Afrikanizm ve Küresel Güney dayanışmasını da özümser.

Rodney, yerlisi olduğu Batı Hint Adaları’na 1968 yılında geri döner. Bu bile, Jamaika’daki muhafazakar Hugh Shearer hükümetini Rodney’in mezun olduğu üniversitede çalışmaya başlamasını engellemek için harekete geçirmeye yeter. Bu karar, Mona’da başlayan, yoksul ve siyah Rastafaryanlar aracılığıyla önce Trench Town’a, sonrasında ise bütün adaya yayılan Rodney İsyanı’nı başlatır. İsyan, siyah yurtseverler ve Rastafaryanlar kadar sosyalistleri, demokratik sosyalist nitelikteki Halkın Ulusal Partisi’ni ve onun lideri Michael Manley’i de muhafazakar Shearer hükümetine karşı konumlandırır. Bu süreç yalnızca 1970’lerde Jamaika’yı saracak politik şiddeti ve 1980’lerde her politik partinin bölge toprakları üzerinde amansızca hak iddia edeceği, akabinde gelişecek çeteleşme ve depolitizasyonu değil, pek yakında Jamaika’nın temel kültür ihracatı haline gelecek Rastafaryanizm’in ve siyahlık bilincininin yükselişini de haber veriyordu. 

Biraz kurgusal olmayı göze alarak şöyle bir iddiada bulunabilirim: Walter Rodney, Jamaika’nın Trench Town’ı ile İranlı babamın arşivinde bulduğum, grup resimlerinin üzerine müzisyenlerin isimlerini Farsça ve Arapça karalamaya çalıştığı ‘Bob Marley & Wailers’ ve ‘Toots & the Maytals’ plaklarının kesişim noktasıdır. Gerçekliğe dönecek olursak, Rodney İsyanı, bütün Karayipler’i derinden etkileyecekti. Karayipler’in en kuzey mevkii olarak tanımlayabileceğimiz New York şehri bile Kwame Ture gibi Batı Hint Adalı radikallerle tanışacaktı. Ture gibi devrimcilerin ABD’deki Sivil Haklar örgütlenmesi üzerindeki bariz etkileri bir yana, tartışmalar Birleşik Krallık’ta George Padmroe ve C.L.R. James gibi diğer Karayipli radikallerin çalışmalarına olan ilgiyi de uyandırdı. Şüphesiz ki filizlenen bu bilinç bir daire çizerek Karayiplere geri döndü ve yalnızca Trinidad’da 1970’teki ayaklanmayı doğurmakla kalmadı, Guyana’nın siyasi geleceğini de şekillendirdi. 

Bağımsızlığı takip eden dönemde Burnham başkanlığındaki Guyana, Bağlantısızlar Hareketi’ndeki[ii] çoğu ülkenin sosyalist bloka dair tutumunu benimsedi: sosyalist terminolojide ısrar, kısmî kamulaştırma ve Üçüncü Dünya’yla dayanışma jestleri. Pratikteyse Burnham hükümeti giderek doğal kaynak çıkarımına, özellikle de şeker, altın ve boksitin Kuzey ya da Güney fark etmeksizin en yüksek teklifi veren ülkeye satılmasına bağımlı hale geldi. Geçmişte sayısız kölenin inim inim inlediği ve can verdiği Demerara’nın uçsuz bucaksız şeker kamışı tarlaları benzer mekanizmalar aracılığıyla yine kapitalistlerin çıkarlarına hizmet ediyordu. İhracat gelirleri prensipte yatırım olarak (aniden Kooperatif Cumhuriyet haline gelen) Guyana’nın kamu iktisadi teşebbüslerine gidiyordu fakat bu şirketlerin hangi çıkarlara hizmet ettiği fazlasıyla açıktı. Diğer birçok kooperatifte olduğu gibi Guyana da önünde sonunda piyasa dinamiklerine boyun eğdi ve bu durumdan Afro-Guyana burjuvazisinin Burnham’ın müttefiki olan, onun istek ve heveslerine göre esneklik gösteren ayrıcalıklı bir kısmı faydalandı. Dr. Rodney zekice Burnham’ın yalnızca emekçileri değil, burjuvazinin kendisine karşı koyan kesimlerini de ırk zemininde bölerek ezmeyi hedeflediğinin altını çiziyordu.   

Burnham Guyanası’ndaki çelişkilerin derinliğini hiçbir şey Rodney’in Jonestown’da bir kişi kültü etrafında örgütlenmiş Halklar Tapınağı isimli tarikata mensup yaklaşık bin kişinin toplu intihar etmesine dair konuşmasından daha iyi yansıtamaz. Burada uzun uzadıya tartışamayacağım bu mükkemel konuşmanın tamamı YouTube’dan dinlenebilir. Rodney, bu konuşmanın öncesinde bir çocukluk arkadaşı tarafından her zaman büyüleyici ve erken olgunlaşmış biri olarak tanıtılır; çok atletik olmasa da iyi bir dansçıdır. ABD’deki radikalizm, Halklar Tapınağı, Burnham Guyanası ve Soğuk Savaş arasındaki bağlantıları ilk elden serimleyen bu eşsiz belgeye dair neden akademik araştırma yapıldığını anlamakta güçlük çekiyorum. Katilin silahı bir kez ateş alınca o kadar çok şey yitiyor ki… 

Walter Rodney, haklarından mahrum bırakılmış işçi ve köylü Afro-Guyanalıları ve Jagan’ın gözleri açılmakta olan Hint-Guyanalı eski destekçilerini bir araya getiren Emekçi Halk İttifakı’nı kurarak pratik politik faaliyette yerini alır. Bir alanla sınırlı faaliyet ya da araştırmada kesinlikle doyum bulmayan Rodney, ırk farkı gözetmeksizin Guyana’nın çocuklarının o topraklara nasıl geldiğini anlatan, şimdilerde baskısı bulunmayan bir çocuk kitapları dizisi üzerinde çalışmaya başlar.

Rodney, kendisini er ya da geç bulacak olan bombanın koşullarını işte böyle oluşuturur – bir yandan Jamaika’ya özgü Dancehall müziğine eşlik ederken, diğer yandan okulda öğrendiği keskin Afro-merkezci tarihi, pan-Afrikanizmi ve bu dünyaya ait sosyalizmi örgütleme pratiğini, alın yazısı Guyana’nın Başkanı seçilmek olan bu bedende ve kişilikte birleştirerek. Karayipler’in emekçi kitlelerin ona güven duymasını sağlayan politik etkinliğin ızdırap verici yönleri üzerinde durmayı arzulamıyorum. Batı Hint Adaları’nın hiçbir zaman kavuşamadığı aydınlık günlerde Rodney’in nasıl bir kilit öneme sahip olabileceğini, belki de Castro ve Chavez arasındaki köprü olabilme ihtimalini tartışmayı tarihçilere bırakıyorum. Karayipler’in borç ve geri ödemeler nedeniyle IMF ve Dünya Bankası boyunduruğunda olmadığı, başka ülkelerde canını dişine takarak çalışan Karayiplerinin göndereceği paraya ihtiyaç duymadığı alternatif gerçekliği betimlemeyi meslektaşım politik iktisatçılara bırakıyorum. Rodney gibi ben de her şeyden önce bir örgütleyici ve yoldaşım. Politik çalışmayı “ızdırap verici” sıfatıyla anlatmanın üzücü bir gerçek olduğunu biliyorum. Tek tesellim hiçbir zaman tanışmadığım Rodney Yoldaşın çok sevdiği bir şey yaparken – eğlenirken – ölümsüzleşmiş olması. Kendimiz için de bir benzerini dilemekten fazlasını yapamayız.

Solunum cihazları ve maskelerin ardında, New York’taki sağlık emekçisi önlüğü giyen Karayiplilerin – yani New York’un – yorgun yüzlerini görüyorum. Onları her gün görüyorum. Pandemiyi çoğumuzdan daha sürekli ve dolaysız yaşıyorlar. Pandemi sürecinde bu şehirde kalan azınlık olarak bizi, New York şehrini, Karayiplilerin nefesi ve alın teri hayatta tutuyor. New York’un Karayiplileriyle, yani New York şehrinin kendisiyle gözaltı aracında, kelepçeli ellerimizle omuz omuza oturduk. Daha iyi bir dünyaya dair paylaştığımız umut, bedeni ölmüş olsa da Rodney’in bıraktığı mirasa dair inanç bizi bu ızdıraba gönüllü kılıyor.   

Aslına bakarsanız benim New York’ta çadırını kurmaya çalışan, post-göçebe bir İranlı olmam gerekirdi. Guyana hakkında yazmam için hiçbir neden yoktu. Karayipler benim için (soğuk New York kışlarında birçok göçmenin içini ısıtan) sokak festivallerinden, dembow ritmlerinden, pepperpot ve körili tavuk gibi yöresel yemeklerden fazlasını ifade etmemeliydi. Yine de, gerek Walter Rodney gibi kişiliklere karşı beslediğim hayranlık, gerek de komşuluk ve yoldaşlık ilişkimde gözlemlediğim New Yorklu Karayiplilerin fedakarlıkları beni daha derin bir şükran ve kavrayışa doğru itti. Dayanışma, görünüşte en ayrık olan dünyaların arasında bile köprüler kurabilir. Bu dayanışmanın vücut bulduğu Walter Rodney gibi kişilikler ise hayatta kalma ve özgürleşme mücadelesinin kulakları sağır eden gürültüsünün ritmidir. Bu ritme eşlik etme, onunla dans etmeye devam etmeliyiz.

[i] Güney Amerika’da yer alan ve 1966’ya kadar Birleşik Krallık bünyesinde kalan koloni. Bağımsızlığın kazanılmasının ardından Guyana ismini almıştır.

[ii] Soğuk Savaş döneminde kendini hiçbir güç blokunun içinde veya dışında tanımlamayan 100’den fazla ülkenin teşkil ettiği uluslararası bir oluşum.