Savaşçılar, Kahramanlar ve Kurbanlar
Rusça’dan çeviren: Fırat Sözeri
Burjuvazi, işbirlikçi Alman hükümeti tarafından kışkırtılan Karayüzler çetesi eliyle tarifi olmayan yeni bir suç işledi: Karl Liebknecht katledildi, Rosa’yı ise işkence ederek öldürdüler!
Bu haber bütün dünya proleterlerinin yüreğinde tarifsiz bir acı ve öfke uyandırdı. Bilinçli işçilerin “Kızıl Rosa”nın ; yoldaş, arkadaş ve büyük lider Liebknecht’in yasını tutmadığı tek bir ülke yok. Bu kayıpların acısı, siperler ve savaş ateşinin hatlarıyla, yapay sınırlarla bölünmüş proleterlerin yüreklerini birleştirdi. Liebknecht ve Luxemburg için sadece Almanya’da değil, aynı zamanda Almanya’ya düşman olan ülkelerde de, İngiltere, Fransa ve Amerika’da da yas tutuluyor.
Liebknecht’in işçilerin yüreğinde böylesine yer etmesini sağlayan şey neydi? Onun ismi neden bütün ülkelerden işçilerin etrafında güçlerini birleştirdikleri bir sembol haline geldi? İşçi sınıfı niçin “Kızıl Rosa”ya böylesine kıymet verip, ona derin bir saygı ve sevgi duyuyor?
Karl Liebknecht Almanya Sosyalist İşçi Partisi’nin kurucularından olan bir savaşçının oğluydu. Büyük bir devrimci olan babası, oğlunun ruhuna Komünizmin zaferine dair sönmez bir ateş, tüm ezilenlere, haklarından yoksun bırakılarak sermayenin kölesi haline getirilmiş emekçilere ateşli bir sevgiyle birlikte, Burjuva-kapitalist düzene, onun barındırdığı adaletsizliklere karşı derin bir nefret yerleştirmeyi başarabilmiş.
Karl Liebknecht gençliğinden itibaren Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nin devrimci, sol kanadına mensup olarak partide çalıştı. Her acıyı yüreğinde hisseden Liebknecht nerede, ne zaman bir zorbalık ve adaletsizlikle karşılaşsa mücadele etmeye hazırdı; o sadece bir önder değil aynı zamanda işçiler arasında bir dost, yoldaştı da. Liebknecht, çarlığın zulmünden kaçmak zorunda kalan ve yolu Almanya’ya düşen Rus yoldaşlarına paha biçilmez yardımlarda bulundu. Liebknecht hakiki enternasyonal bir yüreğe sahipti: O Alman, Fransız, Ruslar arasında herhangi fark tanımazdı. Eğer yoldaşsanız parti sizi karşılamalı, yardım etmeli ve sizinle ilgilenmeliydi…Ve kendini Hohenzoller’in hüküm sürdüğü, Rusya’daki rejimden çok az farkı bulunan topraklarda bulan her yabancı yoldaşa elini uzatan ilk kişi Karl Liebknect olurdu.
Liebknecht’in çeşitli parti faaliyetleri arasında, onun işçilerin davası için yorulmak bilmeyen, cesur görünümünü açıkça karakterize eden iki etkinliğinin altını çizmek gerek; bunlardan birincisi militarizme karşı kararlı mücadelesi, ikincisi ise, gençliği sosyalizmi ruhuyla eğiterek geleceğin, yeni enternasyonalin kadrolarını yaratma çabasıdır. Liebknecht birinci dünya katliamından çok önce Almanya da militarizme karşı cesur bir şekilde sesinin yükselten ilk sosyalistti, bu tavrı onun bir yıllık hapisle cezalandırılmasına neden oldu. O zaman Lienbknect’in sesi yalnız çınlıyordu, sadece aralarında Rosa Luxemburg’un da bulunduğu birkaç yoldaşı tarafından destekleniyordu.
Liebknecht Almanya Partisine gittikçe nüfuz eden uzlaşmacılık, ihtiyatlılık ve bürokratizmden hoşnut değildi. Umutlarını proleter gençliğe bağlamıştı. Gençliği anti militarist bir ruhla ve yiğit barikat savaşçıları olarak eğitmek gibi tutkulu bir özlemi vardı. Ancak Genç Liebknecht’in devrimciliği hantallaşmış eski yöneticilerin hoşuna gitmiyordu, bu nedenle Liebknect’in gençliği devrimci bir ruhla örgütleme konusundaki girişimlerinin önüne ellerinden gelen tüm engelleri çıkarmaya başladılar. Bu noktada savaştan önce bile, Alman polisi ile Scheidemann gibi sağcı sosyalistler arasında zımni bir işbirliğinin olduğu görülüyor.
Liebknecht’in adı, savaştan önce Almanya’da ordunun ihtiyaçları için üretim yapan büyük fabrikaların kirli ve gizli finansal operasyonlarını ifşa etmesiyle bağlantılı olarak, bütün ülkelerde duyulmuştu. Ancak Liebknecht’in proleterlerin kalbinde ölümsüzlük kazanmayı hak ettiği en büyük etkinliği, emperyalist dünya savaşı ilan edildiği sırada onun uluslararası işçi bayrağına olan sarsılmaz sadakatiydi. O dönem İkinci Enternasyonalin yöneticilerinin çoğu burjuvazinin iki yüzlü “Anavatan Savunması” çağrısıyla gözlerini kör ederken, Liebknecht bu savaşın, sermayenin çıkarları ve yeni kar arayışı tarafından belirlenen büyük bir suç olduğunu yüksek sesle bütün dünyaya ilan eden ilk kişi olmuştu.
Savaş kredileri için yapılan oylamaya karşı çıkan Liebknecht, aynı zamanda Alman işçileri arasında savaş karşıtı yazıları ve konuşmalarıyla kesintisiz bir ajitasyon sürdürüyordu. Elyemleri nedeniyle, bütün ülkelerin sınıf bilinçli proleterleri onda yeni enternasyonalin gerçek sözcüsü ve önderini görmekte gecikmediler. Ancak sosyal hainler, Scheidemanncılar aynı nedenlerle ondan nefret edip, “çılgınlıkla” ve “ vatan haini” olmakla suçladılar. Başında Wilhelm’in bulunduğu Alman hükümeti de bu konuda onlarla aynı duyguları taşıyordu.
Liebknecht, 1916 yılındaki 1 Mayıs gösterilerine katıldığı için dört buçuk yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ancak 1918 Kasım devrimi üç yıl boyunca çile çektiği karanlığın kapılarını daha erken açmıştı.
Liebknecht kendini özgür bulunca hemen kavgaya atıldı. Yüreğiyle sezip, bir Marksist’in öngörülü zihniyle anlıyordu ki bütün ülkelerin proleterleri için, sermayenin boyunduruğunun kırılması ve komünizmin büyük temellerinin atılması için belirleyici savaş saati gelmişti ve bunun için Rus Devrimi’nin izinden gitmekten başka bir yol yoktu.
Liebknecht kararlı ve tutkulu bir şekilde Almanya proletaryasına devrimi tamamlayarak burjuvazinin boyunduruğundan kurtulmaya ve iktidarı kendi ellerine almaya çağırırken, Kerenski gibi hükümetin yedeğine düşen Alman sosyal hainleri hala burjuvaziyle koklaşıyor ve tavizler verip, anlaşmalar yapıyorlardı, İşçilerin davasının bayrağına sadık olan Liebknecht, hainler ve Scheidemanncılar’ın yüzüneçarpan canlı bir eleştiriydi. Onun sesi kitleler içinde karşılığını buldu, devrimci dalga büyüdü. Ve sonunda sırtından sıkılan bir kurşun onun coşkun devrimci faaliyetine son verdi. Ancak Marx’ın öğrencileri kesin bir şekilde bilirler ki; tarihi yapanlar ne önderler ne de kahramanlar değildir. Liebknecht öldü fakat Almanya işçi sınıfı yaşıyor! Bu da Almanya da işçi devriminin yaşadığının ve kaçınılmaz olduğunun göstergesidir.
İşçilerin kalbinde Karl Liebknecht’in cüretli, yılmaz imajının yanında, başka bir kişi daha yaşıyor- Rosa Luxemburg. Eğer Liebknecht Alman devriminin yüreğiyse, Lüksemburg da onun beyniydi. Luxemburg aslen Polonyalı olmasına rağmen yaklaşık 20 yıldır Almanya Partisi için çalışıyordu. Rosa alışılmadık derecede maharetli, teorik düşünen bir kafaya sahipti. Onun “Polonya’nın Endüstriyel Gelişimi” adlı ilk kitabıyla başlayan ve önemli bilimsel bir eser olan “Sermayenin Birikimi” ile sona eren çalışmaları derin, bağımsız düşüncenin mührünü taşıyarak, adını bilimsel sosyalizmine en seçkin teorisyenlerinin yanına yazıyor.
İroni zehrini kullanmakta usta, ateşli ve akıllı bir hatip olan “Kızıl Rosa” hasımlarını acımasızca alt ederdi, o aynı zamanda derin ve ileri görüşlü bir politikacı, metanetli bir savaşçıydı. II. Enternasyonal’in devrimci sol kanadının ve Almanya seksiyonunun liderleri arasında Rosa Luxemburg teorik öncülük bakımından kesinlikle ilk sırayı alanlardan biriydi. Polonya hareketinde, faaliyetinin henüz başlangıcında sosyal demokrasi içindeki sosyal vatanseverliğin, milliyetçi eğilimin ateşli bir muhalifiydi. O bütün hayatı boyunca Enternasyonal sosyalizminin bayrağını taşıdı, bu bayrağa sadakatinden dolayı savaş döneminde, II. Wilhelm hükümeti tarafından parmaklıklar ardına atıldı ve bu bayrak için mücadele ederken kurban edildi.
Böylesine değerli önderleri linç etmek mi? Hapiste uzun süre kalmaktan yorgun düşmüş, hasta bir kadını lime lime etmek mi? Böylesine değerli bir beyni kaldırımlara saçmak mı? Bunlar işçi sınıfının bağışlamayacağı suçlar.
Bu suça karşı bütün ülkelerden kadın ve erkek milyonlarca proleterin cevabı, dudaklarından cılız bir keder ve homurdanma değil, canlı ve öfkeli bir çığlık olarak yükseliyor: Önderlerimiz öldü ama biz buradayız!
Azizlerinin etrafında işçi mezarları için yeni proleter savaş taburları kurulmaya başlandı bile. Scheidemanncılar, Liebknecht ve Rosa’nın elinden düşen bayrağı ayakları altında çiğneyerek çamura gömemeyecekler. Bu bayrak kitleler tarafından kavrandı bir kere. Scheidemanncılar ve tüm dünya burjuvazisi için amansız bir tehdit olmaya devam ediyor. Kahraman savaşçılar katledildi, ama devrim yaşıyor!
Raboçi Mir dergisi
No: 2-3, Şubat 1919
Sayfa: 14-15.