İngilizce aslından çeviren: Cem Koç
Telefonlarımız başta hareketlerimizin takip edilmesi, konuşmalarımızın ve düşüncelerimizin kaydedilmesi ile bize karşı birer silah olarak kullanılıyor.
Ancak bizim elimizde de etkili bir silah olarak kullanılabilir.
Ceplerimizdeki telefonların çekim, kurgu ve yayınlama kapasiteleri, yakın zamana kadar yüzlerce veya binlerce kişinin büyük sermayeler ve uzun sürelerde yapabildiği işi artık çok kısa sürede gerçekleştirmeye yetmekte.
Her birimiz amatör filmler veya posterler yapabilme kapasitesine sahibiz artık. Afişler, grafikler, videolar üretebiliriz daha önemlisi işçi sınıfın örgütlü kesimleri bu teknolojik gelişmelerden kitlesel propaganda üretimi olanağına hiç olmadığı kadar sahip.
Devrimci kültür geniş kitleler için güçlü bir devrimci silahtır. Devrim gelmeden önce ideolojik olarak zemini hazırlar ve genel devrim cephesinde devrim sırasında savaşan önemli ve aslında elzem bir ön cephedir.. ” – Mao, Yeni Demokrasi (1940)
Pek çok uygulama, çoğunlukla Instagram için oluşturmaya dayalı olarak, pek çok topluluğun çevresindeki amatörlerle birlikte gelişmesine olanak tanıdı.
Devrimci örgütlerin üyeleri de en azından herhangi bir influencer kadar doğal yeteneklere sahiptir.
Bizler proleter çizgide mücadele ettikçe, posterlerde kullanacak sloganlar üretmekteyiz. Ve bizim direkt eylemlerimiz videolarda ve fotoğraflarda mükemmel görünmekte. Bu tarz içerikler grafik materyaller üreten tasarımcılar ve video üreticilerinin çalışmayı sevdiği türden içeriklerdir. Ve öncelikle biz kızıllar bu tarz görsel propaganda becerilerinde uzmanlaşabiliriz.
“Sanatsal nitelikten yoksun sanat eserleri politik olarak ne kadar ilerici olursa olsun, hiç bir güce sahip değildir. Bu nedenle hem yanlis bir politik bakış açısına hem de doğru politik perspektife sahip ancak sanatsal gücü olmayan “afiş ve slogan tarzı” eğilime karşı çıkıyoruz. Edebiyat ve sanat meselesinde iki cephede birden mücadele yürütmeliyiz” – Mao, 1942
O halde soru şu: Elimizdeki teknoloji ve becerilerimizle nasıl filmler yapıyoruz?
Saflarımızda kesinlikle pek çok Dziga Vertov ve Jean-Luc Godard var!
Bu genel olarak bilindik bir kalıptır: Sıradan bir insanın hayatı kesintiye uğrar, bir mücadeleye çekilir ve karşılaştığı sorunların üstesinden gelmek için kendini ve etrafındaki insanları daha büyük kavgalara sürükler ve nihayet, yeni ve daha iyi bir yaşam kurar.
Bu genel olarak bilindik bir kalıptır: Sıradan bir insanın hayatı kesintiye uğrar, bir mücadeleye çekilir ve karşılaştığı sorunların üstesinden gelmek için kendini ve etrafındaki insanları daha büyük kavgalara sürükler ve nihayet, yeni ve daha iyi bir yaşam kurar.
Filmler – ve eski dönemlerden kalan hikayeler – bir anlatı eğrisine sahiptir. Bu genel olarak şöyle bir modeldir: Normal bir insanın hayatı kesintiye uğrar, bir mücadeleye girmek zorunda kalır ve bunun üstesinden gelmek için kendisi ve çevresindeki insanların zihinsel ve fiziksel olarak zorlu bir süreç bekler, sonrasında yeni ve daha iyi bir yaşam kurulur.
Bu “monomit” kuram insanlığın geçmişinden, antik çağdan bu yana bilinen bir kalıptır.
Herhangi bir zamanda hakim fikirler, egemen sınıfın fikirleri olduğu için, elitlerin hikaye anlatma tekniklerini klasik dönemden günümüz Hollywood ve Netflix’ine kadar kendi anlatılarını yaymak için geliştirdiklerinden emin olabiliriz. İnsanların yol boyunca kendi direniş hikayelerini anlatmak için bu yerleşik kalıpları yeniden kullanma eğiliminde olduklarını gösteren pek kanıt bulunmakta.
Ancak asıl mesele; biz, şimdi bu teknikleri sınıfın hikayelerini, bilimsel sosyalist yolla anlatmak için kullanabiliriz. Kahramanın yolculuğu anlatım tarzı, sınıfın hikayelerini anlatmalıdır. Tek tek üyelerinin, bir parçasının ya da bütün bir işçi sınıfının bütününü kapsayan hikayeleri, bizim “kahramanca” sınıflı toplumun sonuna doğru sürdürdüğümüz yolculuğumuzu, dünyanın kurtuluşunu ve kapitalist yıkımı anlatması gerekmektedir.
Mücadelelerimiz, dramalarımız, yenilgilerimiz ve zaferlerimiz kaydedilmeli, yoğunlaştırılmalı ve kitlelerden kitlelere doğru siyasi bir sahne olarak bize geri dönmelidir.
Şanstır ki bu noktada bize yardım edebilecek oldukça iyi geliştirilmiş bir tiyatro tekniği bulunmakta; ezilenlerin tiyatrosu.
Bu 1960’larda Brezilya’da Augusto Boal tarafından kurulan (ve Berthold Brecht’in politik açıdan bilinçli interaktif tiyatrosunu bir sonraki aşamaya taşıyan) tiyatrocuların tiyatroyu sosyal hayatımızın çeşitli bölümlerine uygulamak için kullanabilecekleri bir teknikler koleksiyonudur.
Bahsi geçen teknik (toplumsal film yapmak isteyenler için) ‘forum tiyatrosudur’.
Bu teknik, sıradan insanların problemlerine değinebilmek için onlarla etkileşim kurabilmek üzerine tasarlanmıştır. İnsanların karşılaştıkları bir baskıyı anlatması beklenir ve ardından oyun, grubun bu baskıyı oluşturan koşulları ortan kaldırılması için çabalaması üzerine “yönetilir”.
Bu senaryo, yaşanan gerçek baskı biçimini izleyen diğer insanların “forumunun” önünde canlandırılır. Oyun forumdaki kişilerin baskıyı sona erdirmenin ya da baskının bir şekilde hafifleştirilmesinin bir yolunu bulmalarına kadar yine forum tarafından sürece yön verilmesini ve senaryonun ilerletilmesini gerektirir.
Bu yöntem “kahramanın yolculuğu” ile benzer değil mi? Sıradan bir insanın yaşamı baskı ile kesintiye uğratılır ve baskıya karşı mücadele edebilmek için kendi gücünü keşfetmek zorunda kalır.
Sahip olduğumuz şey, insanlar arasından tiyatro – veya film senaryoları – oluşturmak için bir dizi teknik; ama bundan da öte, insanların kendilerine “yaşam için prova yapmaları” ve kitle hattı talepleri üretmeleri için yollar var.
Elimizde insanların içerisinden tiyatro oyunları ve film senaryoları üretmek için bir dizi teknik var ancak daha da önemlisi insanların yaşadıklarını yeniden canlandırabilecekleri ve taleplerini daha da kitlesel kılabilecekleri araçlarımız var.
Nasıl mı? ‘Forum’ tekniği baskıya çözümler ürettikçe, ürettiği bazı çözümler, zulmü yaşayan kişinin kendi başına üstesinden gelme yollarından çok daha büyük olacaktır. Bu yaklaşım sorunlara yönelik çözümleri yaratmak için kolektif örgütlenmenin temeli olabilir ve katılımcılar ortaya çıkan çözümleri uygulamaya bu yolla hazırlanmış olur.
Ve böylece, insanlar arasında devrimci bir film yaratmaya çalıştığımız bu süreçle, onlardan fikirler topladık, analiz ettik ve bunları uygulamak için bir grup insanı bir araya getirdik, üzerinde çalışılması gereken başkaca taleplerin listesini oluşturduk – ve ayrıca bu verimli sürecin sonunda üretmiş olduğumuz devrimci sinemanın kendisi yine bu sürecin propagandasını yapabilmek için ideal bir araç olacaktır.
Bu tür bir yaratıcı yaklaşım, 50’li ve 60’lı yıllarda kırsal bölgelerde yaşayan işçilere performanslar sergilemek ve onlardan bir şeyler öğrenmek için Brezilya’da bir minibüsle dolaşan Augusto Boal’ın kendi radikal tiyatrosunu tanıttığı çalışmalarının devamı niteliğindedir. Ancak teknolojinin gelişmesiyle birlikte güncellenmiş olanakları ayrı tutmak gerekir. Mobil film yapım cihazları Boal’ın döneminin aksine bugün her yerde bulunmakta. Ayrıca ideolojik olarak Boal’ın radikal ama liberal olması nedeniyle metodolojisinin belirli sınırlarının olduğunu vurgulamak gerekir. Ancak Marksizm bu metodolojiyi bir sonraki aşamaya taşımakta.
Marksizm ve devrimci film teorisi, bu popüler film yapım becerilerini, ortak film yapıma olanak sağlayan teknolojik olanakları ve kitlelerden fikirleri ve deneyimleri alıp onları senaryo olarak yoğunlaştırmak için pratik bir metodolojinin bu karışımına eklenecek son bileşendir.
Bundan 100 yıl önce, Sergei Eisenstein, Marksizmi doğrudan filmlerinde karakter olarak sınıflarla (ana karakter olarak işçi sınıfını, rakip olarak ise burjuvazi), diyalektik kurguyla ve diğer yeniliklerle kullanmayı deniyordu. Bu eski teorileri yeniden keşfetmek, onları yeni yollarla uygulamamız ve yeni teori üretmemiz için “sahne” hazır.
Son olarak, film yapımcılığımızı kollektif olarak geliştirmenin yolları nelerdir?
1999’dan beri, dünyanın dört bir yanındaki kasaba ve şehirlerde kısa, yoğun kolektif film yapım seansları düzenleyen hevesli grupların yer aldığı Kinokabaret adlı küçük-burjuva bir hareket var. Mottoları: “Hiçbir şey olmadan da iyi yap, azla daha iyi yap, ama şimdi yap!”.
Bu tür çalışmalar, amatör ve yeni başlayan film yapımcılarının daha deneyimli kişilerle çalışması ve gerekli becerileri hızlı bir şekilde kazanabilmesi için iyi bir yoldur.
Ve bizzat bu tür çalışmalar biz Marksistlerin ve işçi sınıfının çalışmaları haline getirilmesi için uyarlanması gerekmektedir. Marksist ve devrimci kinokabaret çalışmaları ve işçi sınıfına ilişkin film yapımına yönelik küresel çağrılar, Marksist bir film hareketi inşa etmede atılması gereken umut verici adımlar olacaktır.
Her zamankinden daha fazla film festivalinin açığa çıkması, bunun bir başka tamamlayıcı parçası olacaktır.
Elbette, film yapım çalışmaları ve festivaller, Marksistlerin ve işçi sınıfının burjuva film endüstrisinin topraklarına hücum edip onu bizim hizmetimize sunabileceği bir cephedir. Kendi propaganda üretimimizi tamamlamalı ve kitleler içerisinde çalışmalıyız.
Genel olarak, kitlesel devrimci film yapımcılığının yolu bize sonuna kadar açıktır. Bu yeni bir okuryazarlık biçimidir ve kameralı telefonun aniden elimizde kalemin bin yıl önce geldiği kadar yaygın hale geldiği bir anda yaşıyoruz. Kitlesel devrimci film yapımı, – modern bir hikaye anlatımı biçimi olarak – mücadelenin başka bir cephesi haline gelebilir ancak bu yalnızca komünistlerin ve devrimcilerin örgütlü işçi sınıfı direnişi ve ayaklanmasının tüm on yıllar ve asırlar boyunca öğrendikleri mücadeleler bağlamında mümkündür.
“Önce kızıl, sonra uzman”, entelektüelleri proleterleştirme, proleterleri entellektüelleştirme”, “kitlelerden kitlelere” ve daha bunlar gibi devrimi nasıl gerçekleştirebileceğimize ve yönetebileceğimize dair bir sürü ders bulunmakta. Sol ve sağ sapma, maceracı ve reformist sinemalar üretilecektir. Ama bir sentez olarak, daha çok ve daha iyi kullanmamız gereken biçim ve öz olarak devrimi mümkün kılacak kullanışlı bir araca sahibiz.
Devrimci kinokabaretleri organize etmekle ilgilenen herhangi bir Marksist ve film yapımcısı ile Anti Emperyalist Eylem İrlanda olarak işbirliği yapmayı isteriz.
İletişim: isrmedia@protonmail.com