KOMİNTERN’İN EZİLEN-SÖMÜRGE ULUSLARA ÇAĞRISI

Teorik Çerçeve ve İlkeler

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ortaya çıkardığı koşullarda uluslararası proletaryanın taktiksel ve stratejik gereksinimlerini karşılayacak bir mücadele aracı olarak ortaya çıkmış olan Komintern, aynı dönemde bir olgu haline gelen emperyalist sisteme karşı ezilen ve sömürge halkların özgürlük arayışlarına da umut kaynağı olmuştur. Bu bakımdan Komintern kurulduğu andan itibaren ezilen halkların sorunlarına dair pratik ve teorik bir kavganın yürütücüsü olmuştur.

I.ve II. Enternasyonallerde de İrlanda, Polonya gibi sorunlar üzerinden gündeme gelmiş olsa da, ezilen ve sömürge uluslar meselesine dair programatik kararların alınması ve pratik adımların atılması esas olarak Komintern’in kuruluşuyla, özel olarak ise Komintern’in II. Kongresiyle birlikte gerçekleşmiştir. Sömürgeler meselesi bu yanıyla Komintern’i II. Enternasyonal’den ayıran en önemli noktalardan biri olarak öne çıkmaktadır. ‘‘Dünyanın Bütün İşçileri Birleşiniz” şiarına “…ve Ezilen Halkları” ifadesinin eklenmesi de sömürge halkların Komintern için taşıdığı öncelikli pozisyonu göstermesi açısından önemlidir.

Komintern’in sömürge halklarla ilgili olarak gündemine gelen ilk önemli metin; II. Kongre için Lenin tarafından kaleme alınan Ulusal ve Sömürgeler Sorunu Üzerine Tezlerin İlk Taslakları[i] ekseninde hazırlanan ve 19 Temmuz 1920’de Komintern oturumunda sunulan rapordur. Komintern’in temel aldığı bu rapor esas olarak Bolşevik Parti’nin daha önce ulusların kendi kaderini tayin hakkı biçiminde formüle ettiği politikanın güncel bir yorumu olarak da değerlendirilebilir.

Ezilen ve sömürge halkların, Komintern’in kuruluşundan itibaren programatik ve pratik olarak önemli bir yer tutması salt ilkesel ve ideolojik gerekçelerin bir sonucu değildir.  Komintern’in proleter bir dünya devriminin güncelliği üzerinden konumlanmasına bağlı olarak, ezilen ve sömürge uluslar, emperyalizme karşı dünya devriminin merkez üssü olarak görülen SSCB’nin ittifak güçleri olarak görülmüştür. Zira dünya nüfusunun büyük çoğunluğu I. Emperyalist paylaşım savaşının ardından eski konumlarını yitirerek birkaç emperyalist ülkenin doğrudan sömürgesi haline gelmiş ya da çeşitli bağımlılık ilişkilerine mahkûm edilmiştir. Lenin’in kaleme aldığı Uluslararası Durum ve Komünist Enternasyonal’in Görevleri adlı rapordan özetle aşağıdaki gibi bir tablo çıkmaktadır:

Savaş öncesi dönemde, sömürge boyunduruğu altında bulunan halkların toplam nüfusu 600 milyon olarak hesap edilirken, bu sayı I. Emperyalist Paylaşım Savaşı’ndan sonra 1 milyar 250 milyona çıkmıştır. Savaştan yenik ya da büyük yıkımla çıkan, bu sebeple de, galip ülkelere çeşitli bağımlılık ilişkilerine mahkûm edilen ülkelerin nüfusu ise 250 milyon olarak ifade edilmektedir. Bu bağlamda 1 milyar 750 olan toplam dünya nüfusunun %70’inden fazlası sömürge ya da bağımlı durumda bulunmaktadır[ii]

Komintern sömürge ülkeler konusunda UKKTH’nı ilkesel olarak benimserken karşılaştığı özel durumlara dair politik bir hat belirleme gereksinimi de duymuştur. Bahsi geçen bu özel durumlara örnek olarak; sömürgelerin farklı ekonomik, toplumsal gelişmişlik seviyelerine sahip olması ve buna bağlı olarak söz konusu ülkelerde ortaya çıkan birbirinden çok farklı siyasal bileşenlere ve programlara sahip hareketler; emperyalist devletlerin, rakiplerinin pozisyonlarını zayıflatmak için kimi durumlarda birbirlerinin sömürgelerine destek sunmaları; sömürge ülkelerde feodal ve Pan-İslamist harekelerin etkinliği vb. verilebilir[iii].

Bu bakımdan dikkat çekici kararlardan biri de sömürge ülkelerde desteklenecek hareketlerin tanımlaması ile ilgilidir. II. Kongrede kaleme alınan taslak metinde sömürge ve geri bırakılmış ülkelerde “Burjuva demokratik hareketlerin” desteklenmesinden söz edilirken, raporun son halinde bu ifade “ulusal devrimci hareketler” olarak değiştirilmiştir. Bu değişikliğin taşıdığı anlam ise şu şekilde ifade edilmektedir:

“Biz, Komünistler olarak, sömürgelerde burjuva-kurtuluş hareketlerini ancak gerçekten devrimci oldukları ve ancak hareketlerin yöneticileri komünistlerin, köylüleri ve sömürülen yığınları devrimci bir ruhla eğitip örgütlemesşne engel olmadıkları takdirde desteklemeliyiz ve destekleyeceğiz.” [iv]

IV. Kongre’de, 10 Kasım 1922’de sunulan Doğu Sorunu Üzerine Tezler birçok mesele yanında, ezen ve ezilen ulus komünistlerinin görevlerine ilişkin de net bir çerçeve sunmaktadır. Bu bakımdan ulusal devrimci hareketlerin temel görevi, politik bağımsızlığı kazanmak ve ulusal birliği meydana getirmek olarak belirlenmektedir. Sömürge ve yarı-sömürge ülkelerin komünist işçi partilerinin ise ikili bir görevi bulunduğunun altını çizilmektedir: Burjuva demokratik devrimin mümkün olan en radikal çözümü için mücadele etmek ve işçi, köylü, diğer sömürülen yığınların özgül sınıf çıkarları doğrultusunda örgütlenmesi ve mücadeleye sokulması.[v]

Ezen ulus komünistlerinin görevleri belirlenirken; bu ülkelerin komünist partilerinin, sömürgelerdeki proleter ve devrimci hareketler için sistematik bir moral ve maddi yardımı örgütleme görevini üzerlerine almaları gerekliliği vurgulanmaktadır. Ayrıca sömürgelerde iyi ücret alan, Avrupalı işçilerin aristokratik unsurlarının, sömürgecilik karşısındaki sözde sosyalist, özünde ise sosyal şovenist eğilimlerine karşı kesin bir mücadele çağrısı yapılmıştır.  Komünist Enternasyonal’e Katılma Koşullarına İlişkin İlkeler’in 8. Maddesinde de yine bu konuya atıf yapılarak;

“Burjuvazisi sömürge sahibi olan ve başka ulusları ezen ülkelerde, partilerin sömürgeler ve ezilen uluslar sorununda özellikle belirgin ve açık bir tavır almaları zorunludur. Komünist Enternasyonal’e katılmak isteyen her parti, «kendi» emperyalistlerinin sömürgelerde giriştiği oyunları teşhir etmek, sömürgelerdeki her kurtuluş hareketini sırf sözlerle değil eylemlerle de desteklemek, kendi ülkesinin emperyalistlerinin bu sömürgelerden kovulmasını teşvik etmek, ülkesinin işçilerinin yüreklerinde sömürgelerin ve ezilen ulusların çalışan nüfuslarına karşı gerçekten kardeşçe duygular yaratmaya yönelik bir eğitim çabası sürdürmek ve ülkesinin askeri birlikleri içinde sömürge halkları üzerindeki her türlü baskıya karşı sistemli bir ajitasyon yürütmek yükümlülüklerini taşır,[vi] belirlemesi yapılmaktadır.

 

KOMİNTERN ve DENEYİMLER

Türkçe yazında Komintern’in dünya devrimci deneyimleri üzerindeki etkisi; İspanya, Yunanistan gibi birkaç deneyim üzerinden tartışılmakta, hatta çoğu zaman salt bu örneklere indirgenerek ele alınmaktadır.  Komintern’in söz konusu bu deneyimlerdeki tavrı kuşkusuz önemlidir; ancak bu dar bakış açısı Komintern’in tarihsel bir deneyim olarak bütünsel kavranışını olanaklı kılmaktan uzaktır. Dolayısıyla çalışmanın bu bölümünde görece daha az bilinen deneyimleri kısaca tartışılarak meseleye daha geniş bir perspektiften yaklaşmaya çalışacağız.

Kuruluşundaki ideolojik ve politik zemini proleter bir dünya devriminin güncelliği üzerine kuran Komintern, bu bağlamda dünyanın farklı bölgelerini olası bir devrimin olanakları üzerinden sınıflandırma arayışlarına da girmiştir. 1919 Macar Sovyet Cumhuriyeti bakanlarından KEYK İstatistik-enformasyon biriminin başında bulunan E. Varga’nın yaptığı sınıflandırma bu yönde yapılan ilk çalışmalardan biri olarak öne çıkmaktadır.  Dünyayı beş büyük gruba ayıran Varga’nın sınıflandırmasının, detaylı bir sosyo-ekonomik analizden ziyade coğrafik temelli bir sınıflandırma olduğu da görülmektedir[vii]:

1) İngiltere ve sahip olduğu sömürge imparatorluğu 2) ABD ve Güney Amerika Devletleri 3) Orta Avrupa 4) Rusya 5) Çin ve Japonya vb.

Komintern, başlangıçta Avrupa’dan, özellikle de Almanya’dan gelecek sosyalist bir devrim beklentisi içindeyken, bu deneyimin yenilgiyle sonuçlanması Komintern’i, emperyalizmi yumuşak karnı olan sömürgeler üzerinden vurma girişimlerini daha ciddi bir biçimde gündeme alma durumunda bırakmıştır.

 

Balkanlar ve Bulgaristan

Komintern’in kuruluş süreci olarak değerlendirebileceğimiz 1919-23 yılları arası Balkan ülkelerinde sosyo-politik, ekonomik ve etnik sorunların derinleştiği oldukça karmaşık bir döneme tekabül etmektedir. Komintern o dönem için balkanlarla ilgili şu tespiti yapmaktadır: “Balkan yarımadasında kaynayarak iç savaşa dönüşen sınıf mücadelesi bugün değilse yarın (proletarya lehine) tam bir zaferle sonuçlanacaktır.[viii]

Bölgedeki bu durumu değerlendirmek ve var olan politik boşluğu doldurmak için Balkanlar’da Bolşevizme yakın politik yapılar Nisan 1920’de Balkan Komünist Federasyonu’nun çatısı altında birleştiler. Federasyon çatısı altında birleşen partilerin Balkanlarda gerçekleştirecekleri bir bölge devrimi; Avusturya, Çekoslovakya ve Macaristan’ı da içine alan bir Sosyalist Cumhuriyetler Birliği olarak kurgulanmaktaydı.

Bulgaristan gerek toplumsal hareketlilik gerek Komünist Partinin etkinliği bakımından öngörülen Balkan devriminin en hazır mevzisi olarak görülmekteydi.  Ancak 1923’te Bulgaristan Komünist Partisi ile (kuruluşu 1919) Çiftçi Partisi’nin ,Komintern’in de desteğiyle, ittifak halinde başlattıkları ayaklanma kanlı biçimde bastırıldı. 1921’de kurulan parlamento 1928’de krallık ilanıyla son buldu ve Bulgaristan öngörülenden daha geri bir duruma düştü[ix].

Bulgaristan Devrimi’nin yenilgiye uğramasının sonuçları görünürde, ülkenin dünya ekonomisi ve siyasetinde işgal ettiği alanla sınırlı olsa da; Komintern’in dünya devriminin güncelliği üzerine beklentilerinde yarattığı tahribat çok daha büyüktü. Alman Devrimi’nin yarattığı hayal kırıklığının ardından, Bulgaristan’da da benzer bir akıbetin yaşanması söylemde olmasa bile pratikte Komintern’in bir adım geri adım atmasına neden olmuştur.

Bulgaristan devrimci hareketinin yeniden ayakları üzerine dikilmesi II. Dünya Savaşı şarlarında mümkün olmuştur. Farklı mücadele araç ve yöntemlerini başarılı bir şekilde bir arada kullanan Bulgaristanlı komünistler, Vatan Cephesi deneyimiyle Komintern’in Halk Cephesi stratejisinin pratikte sınandığı bir modele de öncülük etmişlerdir.

 

ÇİN

Komintern’in II. (1920) ve IV. (1922) kongreleri genel olarak doğudaki kurtuluş hareketlerine, özel olarak ise Çin’e yönelik tutumunun teorik temellerinin atılmasına sahne olmuştur. Komintern kadrolarının doğrudan desteğiyle kurulan ÇKP, 1921’de ilk kongresini gerçekleştirdi. Aynı zamanda SSCB, Pekin hükümetiyle diplomatik ilişkiler geliştirebilmek için farklı arayışlar içerisine girmişti. Bu bağlamda Komintern ve SSCB desteğiyle dünya devriminin doğu karargâhını oluşturacak Çin’de hızlı bir politik dönüşüm mümkün olacaktı. Bu bakımdan kendisi de SSCB’ye sempatiyle bakan Sun Yat Sen başkanlığındaki Koumingtang, komünistleri de içine alan bir ulusal cephe oluşturmuştur (1923). Bu da Komintern’in, Milli Devrimci Niteliği bulunan hareketlerin yerel komünistler ve Komintern tarafından desteklenmesi politikasının oluşmasında önemli rol oynamıştır.

1924 yılında Komintern’in Çin temsilcisi Mihail Markoviç Borodin’in etkisiyle Koumingtang’ın, Komintern’in politik prensiplerine yakın bir çizgide yeniden örgütlenmesi kararlaştırıldı. Bu amaçla üç temel ilke belirlendi;  “1) ÇKP ile ittifak 2) SSCB ile ittifak 3) İşçi ve köylülerin desteklenmesi”. 

Komintern’in Çin’e ilişkin ikinci dönemi 1925-27 arasındaki ulusal devrim dönemidir. Bu dönem Şangay gibi kentlerde başlayan işçi grevleri Komintern’i sosyalist bir devrim fikrine yaklaştırsa da kısa süre sonra grevlerin geri çekilmesi ve Çan Kay Şek yanlılarının birçok komünist kadroyu katletmesinin ardından, çeşitli halk katmanlarından oluşan bir milli devrimci iktidar söylemi yeniden ön plana çıkarıldı.

1927-37 arası dönemde ise, 1931’den itibaren yeniden Sovyetik tarza doğru bir yönelim olduğu görülmekte. Kasım 1931’den itibaren bölge sovyetlerinin kurulması gündeme alınsa da, 1935’e kadar olan süreçte partinin kentlerdeki hemen bütün yapılanmaları ciddi darbeler alarak neredeyse tümden dağılma aşamasına gelmiştir.. Yaşanan bu gelişmeler neticesinde kırsal bölgelerin parti içinde etkinliği daha fazla ön plana çıkmaya başlıyor.

Komintern’in, Çin’deki etkinliğinin bundan sonraki dönemini ise 7. Kongresinden Ağustos 1937’ye kadar olan süreç oluşturmaktadır. Bu dönemde artan Japon saldırganlığı 13 Ağustos 1937 itibariyle Çin-Japon savaşına dönüşünce Komintern, Koumingtang ve ÇKP arasında anti işgalci bir ulusal cephe politikasını ön plana çıkarmıştır[x].

 

AFRİKA

Komintern’in kuruluş kongresinde: ‘‘Biz; Avrupa, Amerika ve Asya’nın farklı ülkelerden devrimci proletaryanın komünist temsilcileri’’ ifadesi kullanılırken henüz Afrika’nın adı anılmamaktadır.  Zira söz konusu dönemde kıtada komünist bir parti bulunamadığından herhangi bir şekilde temsil edilmesi de söz konusu olmamıştır.[xi].

Afrika’da birçok sömürgesi bulunan, İngiltere, Fransa ve Hollanda gibi ülkelerin  Komintern’e üye parti temsilcilerinin takındıkları sosyal-şovenist tutum günümüzde Türkiye’deki sosyal şoven partilere benzerlik göstermesi açısından oldukça dikkat çekicidir. Örneğin Fransız Komünist Partisi; Komintern’in üye partilerin gazetelerinde yayınlanması için hazırladığı bir belgeyi, gazeteleri L’Humanité’de yayınlarken “Sömürge Halklara” başlıklı çağrıyı çıkarmıştır. Bununla da yetinmeyerek, bizim için de çok tanıdık olan bir argümanla, bu tarz yaklaşımların sınıf hareketine zarar verdiği gibi bir gerekçe sunmuşlardır. FKP’nin bu sosyal-şoven tutumu V. Kongrede KEYK üyesi olan Dimitri Zaharoviç Manuilski tarafından sert biçimde kınanmıştır.[xii] IV. Kongrede, Doğu Sorunu üzerine Lenin ile birlikte çalışan Safarov ise bu durumu şu şekilde dile getirmektedir:

“Komünist Enternasyonal’in II. Kongresi’nin kararlarına rağmen emperyalist ülkelerdeki Komünist partileri ulusal sorunlar ve sömürge sorunları ile olağanüstü derecede az ilgilendiler… Daha kötüsü, komünizm bayrağı proleter enternasyonalizmine yabancı ve düşman şovenist fikirlerin gizlenmesi için kullanılmıştır.”[xiii] 

Afrika kıtası, sömürgeciliğin yaratmış olduğu ekonomik ve toplumsal yıkım nedeniyle politik bakımdan geri bir durumda bulunuyordu. Dolayısıyla Komintern’in Afrika’yla ilişkileri  daha ziyade ekonomik dayanışma temelinde gelişmiştir. Afrika ülkeleri de Komintern üzerinden sosyalist dünyayla bağlantı kurma imkânına kavuşmuştur. Bu ilişkilerin temeli 1920-30’lu yıllar arasında, Komintern bünyesinde bulunan Kızıl Sendikalar Enternasyonal’i ve 1922’de kurulmuş olan Uluslararası Devrim Savaşçılarına Yardım Örgütü (MOPR) gibi alt örgütlenmeler üzerinden atılmıştır..

Afrika’nın Komintern’in gündeminde ciddi bir yer işgal etmesi ise VI. Kongreye rastlamaktadır. Şubat 1927’de Brüksel’de kısa adı Antiemperyalist Lig olan Emperyalizme, Sömürgeci Baskıya Karşı ve Ulusal Bağımsızlık İçin Mücadele Lig’i kuruldu. Bu yapının çok etkin sonuçları olmasa da, ezilen ve sömürge halkların Komintern ile daha sıkı ilişkiler geliştirmesine olanak sağlaması açısından önemliydi. Kongreye katılan Afrikalı delegeler arasında Senegal’den Lamin Sengor, Güney Afrika’dan James La Guma ve kısa süre sonra Afrika Ulusal Kongresi’nin genel başkanı olacak Josayya Humede gibi önemli devrimci liderler de bulunuyordu. Antiemperyalist Lig’in kurulmasının ardından birçok anti sömürgeci hareket Komintern’e  sempatiyle bakmaya başladı.

Antiemperyalist Lig’in kuruluşundan yaklaşık bir yıl sonra, Kızıl Sendikalar Enternasyonali bünyesinde Siyahi İşçiler Uluslararası Komitesi adlı bir birim oluşturuldu. Bu komite Afro-Amerikalılar, Batı Hindistan’daki Siyahi nüfus ve Afrika Kıtasını temsil etmekteydi.  Komintern’in çalışmaları neticesinde Temmuz 1930’da Hamburg’da Uluslararası Siyahi İşçiler Konferansı düzenlendi. Aynı dönemde Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi, Afrika’nın ekonomik sorunlarının belirlenmesi ve gerekli kadroların yetiştirilmesi için çalışmalarını yoğunlaştırdı. 

 

LATİN AMERİKA

Latin Amerika ülkeleri, Komintern’in kuruluş döneminde, ABD ve Avrupalı emperyalist devletler tarafından geri bırakılmış ve Latifundacı Oligarşik yönetimlere karşı burjuva hareketlerin ön planda olduğu bir politik iklime sahipti.. Bununla birlikte oldukça geniş bir siyasi yelpaze mevcuttu; Anarşistler, Anarko-sendikalistler, II. Enternasyonal çizgisinde partiler, reformist ulusal hareketler belli ölçüde etkinliği olan politik eğilimlerdi.

Ekim Devrimi ve Komintern’in kuruluşunun ardından Latin Amerika’da art arda komünist partiler kurulmaya başladı. Bunlardan ilki 1918’de kurulan ve 1920’ye kadar Enternasyonalist Sosyalist Parti adıyla faaliyet yürüten Arjantin Komünist Partisiydi. Ardından 1919’da Meksika, 1920 Uruguay, 1922 Şili ve Brezilya, 1925 Küba, 1926 Ekvador, 1928 Paraguay ve Peru’da komünist partiler kuruldu. Söz konusu partilerin kurucuları genellikle genç entelektüeller, öğrenciler, sendika aktivistleri, gazeteciler gibi daha çok aydın kökenli kimselerden oluşmaktaydı. Herhangi bir komünist geleneğe sahip olmayan bu partiler Komintern tarafından kendi ilkeleri doğrultusunda hızlıca şekillendirildi.

Komintern’in ilk kongresinde Latin Amerika’dan hiç delege bulunmazken; II. Kongre’de Meksika’dan iki temsilcinin bulunduğu kaydedilmiştir. VI. Kongreye gelindiğinde ise bu sayı; Meksika, Venezuela, Arjantin, Kolombiya, Ekvador, Şili gibi ülkelerden gelen delegelerle 17 kişiye ulaşmıştır.

Komintern, illegal faaliyetleri yanında, öne çıkan bazı kadroları üzerinden de Latin Amerika komünist hareketine destekte bulunmuştur. Örneğin, 1919 yılında RSFSC Meksika başkonsolosu olan M.M. Borodin, Meksikalı komünistlerle açık bir şekilde çalışmıştır.

1924’de Arjantin’de Komintern’in Güney Amerika Bürosu kuruldu. Komintern’de, Kuzey-Orta ve Güney Amerika komünistlerinin ve devrimci hareketlerin ABD karşıtı bir politik hat üzerinden tutum alması öne çıkmıştır. Latin Amerika’nın sömürgeci boyunduruktan kurtulması sadece Amerika’yı zayıflatmakla kalmayacak, aynı zamanda emperyalizmin kalesi pozisyonunda bulunan Avrupalı emperyalistleri ayakta tutan can damarlarından birini de kesilmiş olacaktı.

 

Dünya Devrimi mi Barışçı Dış Politika mı?

Komintern ezilen ve sömürge uluslara dair politikalarını belirlerken proleter bir dünya devrimi perspektifinden hareket ederken, pratikte bu yaklaşımıyla çatışan bir olgu ile karşılaşmıştır. Komintern’in komünist ve devrimci hareketlerin gelişimi için faaliyet yürüttüğü birçok ülkeyle SSCB arasında dostluk antlaşmaları imzalanmış olmasından dolayı ciddi krizler yaşanmaktaydı. Bu ortamda emperyalist-kapitalist ülkelerin kuşatması altında bulunan sosyalist mevzinin korunmasıyla, dünya devriminin gerekli kıldığı görevler arasında nasıl bir politik hat çizilmesi gerektiğine dair acil biçimde cevaplanması gereken bir soru duruyordu. Bu konuda özellikle iki örnek dikkat çekicidir:

Bilindiği üzere RSFSC 1921 yılında Türkiye ve İran’la iyi komşuluk ilişkileri üzerine bir antlaşma imzalamıştır. Komintern temsilcisi olan ve aynı zamanda RSFSC Ankara elçiliğinde ekonomik araştırma grubunun başkanı olarak bulunan Golman, 1922 yılında bir takım Komintern görevlileriyle birlikte Mersin’de bulunduğu sırada kendini resmen Komintern faaliyetlerinin temsilcisi olarak tanıtarak bazı görüşmeler gerçekleştiriyor. Bu olay üzerine Ankara hükümeti, Komintern faaliyetlerini gerekçe göstererek RSFSC dış ticaret temsilciliğinin derhal kapatılmasını istiyor[xiv].

21 Temmuz 1921’de ise Çiçerin, Molotov’a gönderdiği mektubunda Taşkent’te bulunan İranlı komünistler arasından İran’a karşı askeri faaliyetlerde bulunmak için kadrolar hazırlandığını bildirerek, bu tarz faaliyetlerin yapılan anlaşmayı boşa düşürdüğünü ve MK’nın kararıyla çeliştiği için bunun derhal durdurulması yönünde bir karar alınmasını talep etmiştir. Konuya dair Lenin ve Molotov arasındaki yazışmalarda Lenin, sorunun Çiçerin’in belirttiği tarzda çözülmesinden yana olduğunu bildirmiştir[xv].

Bu çalışmada Komintern’in ezilen ve sömürge halklar konusundaki teorik ilkelerini ve çeşitli ülkelerdeki deneyimlerini genel hatlarıyla ele almaya çalıştık. Sonuç olarak Komünist Enternasyonal’in sömürge ve ezilen uluslar konusunda ortaya koyduğu teorik ilkelerin kavranması kadar, pratik deneyimlerin de tüm yönleriyle incelenmesi önemli bir sorun olarak önümüzde durmaktadır.

 

DİPNOTLAR 

[i] V. İ. Lenin, Polnoye Sobraniye Soçineni. 5-e izd. – Moskva: Polizdat, 1974. Mau-Noyabr 1920, S. 215-235.

[ii] V. İ. Lenin, Doklad o mejdunarodnom polojenii i osnovnıh zadaçah Kommunistiçeskogo İnternatsionala. PSS t. 41 S. 215-235.

[iii] V.İ. Lenin, Doklad komissii po natsionalnomu i kolonialnomu voprosam PSS t. 41 s. 241-247. 

[iv] Age,243

[v] Doğu Sorunu Üzerine Tezler,  https://www.marxists.org/turkce/konu/komintern/1922/dogusorunu.htm

[vi] H. Weber, III. Enternasyonal, 1919-1943, BELGELER, Çev. Ümit Kıvanç, Belge Yayınları.

[vii] E. Varga, Hozyaystvennoe polojenie kapitalistiçeskoy Yevropp, Kİ, 1920, N. 1.

[viii] Da Zdravstvuyet Pervoye Maya! Da Zdravstvuyet kommunizm! Kommunistiçeski İnternatsional, 1919, No:1, S. 25.

[ix] A. A. Ulunyan, Komintern i Balkanı: revolutsionnaya geopolitika. 1919-1938, Istoriya Kommunistiçeskogo Internasionala 1919–1943: Dokumentalnıye oçerki Editor-in-Chief

[x] A. M. Grigoryev, Kitayskaya Politika VKP (B) i Kominterna 1920-1937; Istoriya Kommunistiçeskogo Internasionala 1919–1943: Dokumentalnıye oçerki Editor-in-Chief

A.O. ÇubarYan. Moscow, «Nauka» Publ., 2002

[xi] Afrika kıtasında ilk komünist parti; 1921 yılında kurulan Güney Afrika Komünist Partisi’dir.

[xii] Pyatıy Vsemirnıy kongress Kommunistiçeskogo İnternatsionala: Stenogr. Otçet. ç.ı.m; d. 1925. S, 598.

[xiii] F. Claudin, Komintern’den Komiform’a Komünist Enternasyonal’in Bunalımı, Cilt I, Çev. Yavuz Alogan, Belge Yayınları, s. 317.

[xiv] B. Şen, Cumhuriyetin İlk Yıllarında TKP ve Komintern İlişkileri, Küyerel Yayınları, s.67.

[xv] B. Şen, a.g.e., 70.

 

KAYNAKÇA 

Claudin, F. , (1975), Komintern’den Komiform’a Komünist Enternasyonal’in Bunalımı, Cilt I, Çev. Yavuz Alogan, Belge Yayınları.

Doğu Sorunu Üzerine Tezler, https://www.marxists.org/turkce/konu/komintern/1922/dogusorunu.htm  Erişim Tarihi: 15.10.2019

E. Varga, (1920), Hozyaystvennoe polojenie kapitalistiçeskoy Yevropp, Kİ, N.14.

Grigoryev A. M., (2002),  Kitayskaya Politika VKP (B) i Kominterna 1920-1937; Istoriya Kommunistiçeskogo Internatsionala 1919–1943: Dokumentalnıye oçerki Editor-in-Chief A.O. Çubaryan. Moscow, «Nauka» Publ.

Lenin, V. İ. (1920) Doklad o mejdunarodnom polojenii i osnovnıh zadaçah Kommunistiçeskogo İnternatsionala. PSS t. 41.

Lenin, V.İ.  (1920) Doklad komissii po natsionalnomu i kolonialnomu voprosam PSS t. 41. Lenin, V. İ. (1920) Polnoye Sobraniye Soçineni. 5-e izd. – Moskva: Polizdat, 1974. Mau-Noyabr.

Şen, B.,  (1998), Cumhuriyetin İlk Yıllarında TKP ve Komintern İlişkileri, Küyerel Yayınları.

Ulunyan, A. A., (2002) Komintern i Balkanı: revolutsionnaya geopolitika. 1919-1938, Istoriya Kommunistiçeskogo Internatsionala 1919–1943: Dokumentalnıye oçerki Editor-in-Chief.

Weber, H. (1979), III. Enternasyonal, 1919-1943, BELGELER, Çev. Ümit Kıvanç, Belge Yayınları.

(1925), Pyatıy Vsemirnıy kongress Kommunistiçeskogo İnternatsionala: Stenogr. Otçet. ç.ı.m; d. 1925. S, 598.

 (1919), Da Zdravstvuyet Pervoye Maya! Da Zdravstvuyet kommunizm!, Kommunistiçeski İnternatsional, No:1.