Klasik politik iktisatçılar, özellikle de Adam Smith ve David Ricardo, metaların gündelik fiyatlarının arz ve talepten ziyade onları üretmek için gerekli olan toplumsal emek zamanı tarafından düzenlendiğini öne sürer. Buna göre, arz ve talepteki değişimler, piyasada beliren fiyatlardaki günlük dalgalanmaları açıklamakla beraber, fiyatların hareket ettiği düzeylere dair pek bir ipucu vermez.
Farklı sektörlerdeki kâr oranlarının eşitlenme eğilimi, sermayenin ortalamadan daha kârlı alanlara doğru görece hızlı yayılmasının bir sonucudur. Bu eğilimin sonucu olarak, üretim maliyetlerine ortalama kâr oranının eklenmesiyle meydana gelen, gündelik fiyatlar açısından bir ağırlık merkezi teşkil eden soyut bir fiyat ortaya çıkar. Sermaye, kârlılığın ortalamadan yüksek olduğu üretim kollarına doğru talebe göre daha hızlı akar ve bu sektörlerdeki piyasa fiyatlarının düşmesine neden olur. Kârlılığın görece düşük olduğu sektörlerde ise arz, (talebe kıyasla) göreli bir gerileme yaşar ve piyasa fiyatları artar. Bu dinamik süreci düzenleyen, her sektörün üretim maliyetine ortalama kâr oranının eklenmesiyle hesaplanan farazî fiyatlara Smith ve Ricardo ‘doğal fiyat’ adını verir (Smith, 1999: 158-9; Ricardo, 1951: 1. Bölüm, 1. Kısım).
Ancak Smith’in değer kuramı eksiklikler ve tutarsızlıklar gösterir. Özellikle de bir ağırlık merkezi olarak piyasa fiyatlarını düzenleyen ‘doğal fiyatlar’ın nasıl oluştuğuna dair tutarlı bir açıklama getirmez, farklı ve birbiriyle çelişen yaklaşımlar arasında salınıp durur (Foley, 2008: 15-7; Vianello, 2008: 3547). Ricardo ise Smith’in kuramını bulandıran konuya açıklık getirir: doğal fiyatları düzenleyen, metaların üretimi için gerekli toplam (dolaysız ve dolaylı) emek zamanından başka bir şey değildir (Ricardo, 1951, 1. Bölüm, 4. Kısım).
Tıpkı Smith ve Ricardo gibi Marx da kâr oranının eşitlenme eğilimine, yani kapitalistler arasındaki rekabete büyük bir önem atfeder. Ortalama kâr oranının maliyetlere eklenmesiyle meydana gelen farazî fiyata ise (Smith ve Ricardo’dan farklı olarak) ‘üretim fiyatı’ ismini verir. Marx, seleflerinin kuramsal mirasını kavramakla kalmaz, onun sınırlarını da ortaya koyar. Buna göre Ricardo, ortalama bir kâr oranının oluşumunu ve bunun etkilerini kavramış, fakat bunun kaynağını ve düzeyini belirleyen unsurları tartışmaya açmamıştır (Marx, 1969: 164). Bu sınır, politik iktisadın niteliğini belirler. Değer ve kâr üzerine bu kadar kafa patlatıp, kârın kaynağını sorgulamamak, artı değeri görememek burjuva politik iktisadın sınıf niteliği ve kuramsal körlüğünün bir sonucudur. Marx ise kârın kaynağını ve kâr oranının düzeyini masaya yatırarak bu sınırın öte yanına geçer ve belirleyici unsur olan sınıf savaşına ve kapitalist üretimin yapısal eğilimlerine kafa yorar.
Farklılıklarını bir yana koyarsak, Smith, Ricardo ve Marx’ın metaların (yeniden) üretimi için gerekli toplumsal emek zamanına merkezi bir önem atfettiğini, fiyat, rekabet, kaynak tahsisi, hatta bölüşüm kuramlarını bu zemine dayandırdığını söyleyebiliriz. Marx’ın elinde en olgun biçimine kavuşan ve yaygın olarak ‘emek değer teorisi’ olarak bilinen (Marx tarafından ise ‘değer yasası’ olarak adlandırılan) bu yaklaşım, 1870’lerden itibaren akademide kapı dışarı edilmiş, herhangi bir bilimsel zeminde çürütülmemiş olmasına rağmen adeta yasak meyve ilan edilmiştir.
Kuşkusuz bu aforozun en önemli sebebi, Marx’ın kârın nihai kaynağının artı değer, yani emek sömürüsü olduğunu ortaya koymasıdır. Üretim ve değer bir kez canlı emeğin etkin rolü zemininde anlaşıldığında değişim ve kullanım değeri arasındaki yarılma, kapitalist rekabetin dayattığı sınır tanımayan sermaye birikimi zorunluluğu, ve bütün bir toplumsal üretim ve emek sürecinin kâr etrafında şekillendiği gerçeği gün ışığına çıkar. Daha da önemlisi, sermaye birikiminin emekçinin yarattığı değere el koyarak gerçekleştiği ne kadar belirginleşirse, üretenlerin aynı zamanda yöneten olduğu sosyalist tahayyülün meşruiyeti de o kadar pekişir.
Ana akım iktisatta bir çıpa işlevi gören öznel değer kuramının kurucularından Stanley Jevons, tam da yukarıdaki tespitleri onaylarcasına “emeğin sermayeyle sözde çatışmasının bir kuruntu” olduğundan yakınır ve değer kuramına dair şöyle yazar: “Bu konuya klasik bakış açısından bakmamalıyız”, çünkü “iktisatta ne olursa olsun bütün insanları kardeş görmeliyiz” (Hunt, 2005: 323-5).
İlginç olan ise, günümüzde öğrencilere okutulmaya değer görülmeyen değer yasasının ne teorik ne de ampirik zeminde çürütülebilmiş olmasıdır. Metnin devamında, Patrick Mokre ile birlikte hazırladığımız, yaklaşık 35 bin piyasa fiyatı – üretim fiyatı – ve emek değerleriyle orantılı fiyatı karşılaştırdığımız, aralarındaki mesafeyi ölçtüğümüz çalışmanın sonuçlarını sunacağım. Kökü 1970’li yıllara uzanan ve değer yasasının ampirik gücünü ortaya koyan bu yazındaki en kapsamlı katkı olan makalenin orijinali, yöntem ve kullanılan veriyle ilgili bütün detaylı meraklısına sunuyor (Işıkara ve Mokre, 2021). Aşağıda bu teknik detaylara değinmeden çalışmanın yalnızca belli başlı sonuçlarını sunacağım.
Değer Yasası Nasıl İşliyor?
Değer yasası bağlamında Marx fiyatlar arasında iki katmanlı bir kuram ortaya koyar. Günlük piyasa fiyatları, ortalama kâr oranını varsayan üretim fiyatları etrafında çalkalanır. Bu çalkantı arz ve talepteki kısa vadeli değişimlerin sonucunda meydana gelir. Dolayısıyla, arz ve talep önemsiz veya konu dışı olmamakla beraber belirleyici değildir. Üretim fiyatları ise değer yasasına tabi olarak metaların üretimindeki toplumsal olarak gerekli emek zamanları tarafından düzenlenir. Bu ikincisi çoğu zaman ‘(emek) değer’ olarak adlandırılsa da fiyat cinsinde ifade edilmek zorundadır çünkü para ve fiyat biçimi, kapitalist üretime içkin ve zorunlu bir değer biçimidir. Bu şekilde büyüklük değerin kendisi değil, bir değer biçimi olarak para biçimidir. Meta fiyatlarının değerlerden sapmadığı en soyut koşullarda dahi bu fiyatlar değere eşit değil, değerle orantılı olur (Shaikh, 1977: 106). Bu nedenle aşağıda sonuçlarını sunacağım analizde bir ampirik kategori olarak ‘emek değerleri’nden değil, ‘emek değerlerine orantılı fiyatlar’dan (EDOF) söz edeceğim.
Sermayenin teknik (ve organik) bileşiminin, yani canlı emek ile üretim araçları arasındaki oranın ve sömürü oranının bütün sektörlerde eşit olduğu koşullarda piyasa fiyatları EDOF’la özdeş olur. Bunu basitçe aşağıdaki denklemle ifade edebiliriz:
Bu denklemde a artı değeri, s değişmeyen (sabit ve döner) sermayeyi, d ise değişen sermaye, yani canlı emeği temsil ediyor. Artı değerin (a) toplam sermayeye (s + d) oranı, değer cinsinden kâr oranının ifadesidir. Pay ve paydadaki bütün büyüklükleri değişen sermayeye (yani d’ye) böldüğümüzde en sağ taraftaki oranı elde ederiz. Kesirin pay kısmında bulunan (a / d) artı değer oranı olarak da bilinen sömürü oranını, paydadaki (s / d) ise sermayenin organik bileşimini temsil ediyor.
Görüldüğü gibi sömürü oranının bütün sektörlerde eşit olduğu bir durumda dahi, (s / d) olarak ifade edilen ölü emeğin canlı emeğe oranındaki farklılıklar, kâr oranlarının eşit olmamasına yol açar. Piyasa fiyatları emek değerlerine orantılıysa, (s / d)’nin düşük olduğu sektörler daha fazla artı değer üretecek ve daha yüksek kâr oranına erişecektir. Fakat tam da bu sebeple sermayenin bu sektörlere girişi hızlanacak, arzı arttırarak piyasa fiyatlarını düşürecek, böylelikle artı değer ve kârın (s / d) oranının yüksek olduğu sektörlerin lehine yeniden bölüştürülmesine yol açacaktır.
Kapitalist rekabet koşullarında her tekil sermaye, maliyetlerini düşürmek ve fiyat kırmak için sabit sermaye yatırımlarını arttırır ve organik bileşimlerde farklılıklar rekabetin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkar. Sömürü oranı tüm sektörlerde birörnek kalsa dahi, emek değerleriyle orantılı fiyatlar (yani, değişim değerleri) artık farklı kâr oranlarını yansıtır ve sermayenin kârlılığın yüksek olduğu sektörlere doğru akışında göreli hızlanma meydana getirir.
Bunun sonucundaysa piyasada gözlemlenen günlük fiyatlar, EDOF’tan sapmak zorunda kalır. Kısacası, değer ve fiyatlar arasındaki sapmalar, temel olarak kapitalist rekabetin sabit sermaye yatırımları yoluyla sermayenin organik bileşiminde meydana getirdiği farklılıkların bir sonucudur. Bu sapmalar aynı zamanda kâr oranlarındaki farkların hem sebebi hem sonucu ölçüde, kapitalist piyasanın yeni yatırımları yönlendirme aracıdır.
Elbette daha somut düzlemde başka etmenlerden de bahsetmek mümkün. Buraya kadar sömürü oranının, yani (s / d) değerinin bütün sektörlerde eşit olduğunu varsaymıştık. Örneğin göçmen ve/veya mülteciler daha güvencesiz ve düşük ücretle çalışmak zorunda bırakıldıkları için kendilerini ortalamaya kıyasla daha yoğun bir şekilde istihdam eden sektörlere bir maliyet avantajı sağlayarak buradaki kâr oranlarını katlayabilir. Benzer bir mekanizma uluslararası ticarette de ortaya çıkar. Birbirine yakın vasıflı emek güçleri çok farklı ücret düzeylerinde çalıştırıldığı zaman kâr oranlarında büyük dengesizlikler yaratarak sermayenin akış yönünü ve hızını, dolayısıyla arz-talep dengelerini değiştirir. Böylelikle piyasa fiyatları ve EDOF arasındaki sapma da büyür.
Ancak bizim amacımız bu mekanizmaların göreli önemini tespit etmekten ziyade bütün bu ‘somut belirlenimlerin’ işleyişini düzenleyen ve sınırlarını belirleyen daha derindeki değer yasasının ampirik dayanıklılığını test etmek. Toparlamak gerekirse, hedefimiz üç farklı tip fiyatı birbiriyle karşılaştırmak, aralarındaki sapmayı tespit etmek. Bunlar, (i) genellikle metaların emek değeri olarak bilinen emek değerlerine orantılı fiyatlar (EDOF), (ii) her sektörde eşit bir ortalama kâr oranını varsayan üretim fiyatları, ve (iii) ampirik olarak gözlemlediğimiz günlük piyasa fiyatları.
Değer Yasası Çürütüldü mü?
Ulusal girdi-çıktı tabloları, metaların üretimi için gereken toplam (dolaylı ve dolaysız) emek miktarını hesaplamak için gerekli verileri barındırıyor. Sektörel bazda her metanın hem kendi üretiminde kullanılan dolaysız emek, hem de diğer sektörlerden temin edilen girdilerdeki dolaylı emeği hesaba katarak, ücret ve ortalama kâr verileri de kullanılarak emek değerleriyle orantılı fiyatları ve üretim fiyatlarını hesaplamak mümkün.
Dünya Girdi-Çıktı Tabloları 2000-2014 dönemi[1] için 42 ülkeyi kapsayacak şekilde bu hesaplamayı yapmamıza olanak sağlayacak veriyi sunuyor. Elde ettiğimiz fiyat vektörleri arasındaki mesafeyi, yani yukarıda değindiğimiz fiyat türleri arasındaki sapmayı ölçmek için ise iki ölçü kullandık: ortalama ağırlıklandırılmış sapma (yüzde olarak) ve Shaikh’in (2016: 392-395) önerdiği klasik sapma ölçüsü.
Şekil 1 – 42 ülkede 2000-2014 döneminde piyasa fiyatları (dikey eksen) ve EDOF (yatay eksen) arasındaki ilişki.
Şekil 1, gündelik piyasa fiyatları (dikey eksen) ve emek değerleriyle orantılı fiyatlar (EDOF, yatay eksen) arasındaki ilişkiyi sunuyor. Şekil, her biri 53 sektör içeren 42 ülkeyi kapsıyor. Her bir sektörün yıllık değeri bir noktaya tekabül ediyor. Dolayısıyla 2000-2014 dönemindeki 15 yılı kapsayacak şekilde her sektör toplam 15 noktayla temsil ediliyor. Şekil 1 toplamda yaklaşık 35 bin nokta içeriyor, yani 35 bin piyasa fiyatını, 35 bin EDOF ile karşılaştırıyor. Koordinat sisteminin hemen sağında her ülkenin hangi renkle temsil edildiği belirtiliyor.
Koordinat düzlemini bir köşegen gibi ikiye bölen siyah doğru, her iki eksene de 45 derecelik açıda duruyor. Yani bu çizginin üzerine denk gelen herhangi bir nokta, gözlemlenen piyasa fiyatı ve emek değeriyle orantılı fiyat arasında bir sapma olmadığını ifade ediyor. 35 bin gözlemin açık bir biçimde bu doğrunun etrafında kümelenmiş olması, metaların üretiminde kullanılan toplam emek zamanının piyasa fiyatlarını tahmin etmek açısından oldukça önemli olduğunu ortaya koyuyor.
Şekil 2 – 42 ülkede 2000-2014 döneminde üretim fiyatları (dikey eksen) ve EDOF (yatay eksen) arasındaki ilişki.
Şekil 2 ise, üretim fiyatları (dikey eksen) ve EDOF (yatay eksen) arasındaki ilişkiyi gösteriyor. Burada da 45 derece doğrusu etrafında bir kümelenme söz konusu. Hatta sapmaların daha düşük olduğunu söylemek mümkün. Yani ortalama kâr oranını içeren üretim fiyatlarının metaların (yeniden) üretimi için gerekli toplumsal emek zamanı tarafından düzenlendiği hipotezini çürütecek bir ampirik zemin bulunmuyor. Bunu Tablo 1’de de görmek mümkün:
Tablo 1: Emek değerleriyle orantılı fiyatlar (EDOF) ile piyasa fiyatları (PF), ve EDOF ile üretim fiyatları (ÜF) arasındaki sapmalar. Ölçüler (yüzde olarak): ortalama ağırlıklandırılmış sapma (OAS) ve klasik sapma ölçüsü (KS). |
||||||||
Ülke |
Sektör |
Dönem |
PF/EDOF ÜF/EDOF |
|||||
|
|
|
OAS |
KS |
OAS |
KS |
||
Avusturya |
53 |
2000-2014 |
0.1558 |
0.2026 |
0.0701 |
0.0789 |
||
Avusturalya |
53 |
2000-2014 |
0.1709 |
0.1357 |
0.1080 |
0.1171 |
||
Belçika |
53 |
2000-2014 |
0.1127 |
0.1249 |
0.1296 |
0.1518 |
||
Bulgaristan |
53 |
2000-2014 |
0.1993 |
0.2093 |
0.1008 |
0.1189 |
||
Brezilya |
53 |
2000-2014 |
0.1739 |
0.2080 |
0.0409 |
0.0589 |
||
Kanada |
53 |
2000-2014 |
0.1603 |
0.1947 |
0.1029 |
0.1065 |
||
İsviçre |
53 |
2000-2014 |
0.1101 |
0.1494 |
0.1161 |
0.1327 |
||
Çin |
53 |
2000-2014 |
0.1470 |
0.1651 |
0.1099 |
0.1581 |
||
Kıbrıs |
53 |
2000-2014 |
0.2730 |
0.2428 |
0.1052 |
0.1357 |
||
Çekya |
53 |
2000-2014 |
0.1350 |
0.1280 |
0.0674 |
0.0758 |
||
Almanya |
53 |
2000-2014 |
0.1384 |
0.1148 |
0.0932 |
0.1051 |
||
Danimarka |
53 |
2000-2014 |
0.2875 |
0.2821 |
0.1043 |
0.1262 |
||
İspanya |
53 |
2000-2014 |
0.1549 |
0.1458 |
0.1332 |
0.1563 |
||
Estonya |
53 |
2000-2014 |
0.1445 |
0.1506 |
0.0940 |
0.1031 |
||
Finlandiya |
53 |
2000-2014 |
0.1871 |
0.1652 |
0.1180 |
0.1482 |
||
Fransa |
53 |
2000-2014 |
0.1203 |
0.1102 |
0.1307 |
0.1348 |
||
Britanya |
53 |
2000-2014 |
0.1762 |
0.1510 |
0.0837 |
0.0844 |
||
Yunanistan |
53 |
2000-2014 |
0.2097 |
0.2078 |
0.0355 |
0.0371 |
||
Hırvatistan |
53 |
2000-2014 |
0.1781 |
0.1926 |
0.1535 |
0.1571 |
||
Macaristan |
53 |
2000-2014 |
0.1240 |
0.1344 |
0.1040 |
0.1181 |
||
Endonezya |
53 |
2000-2014 |
0.2313 |
0.2867 |
0.0570 |
0.0583 |
||
Hindistan |
53 |
2000-2014 |
0.2056 |
0.2432 |
0.0573 |
0.0668 |
||
İrlanda |
53 |
2000-2014 |
0.2160 |
0.2887 |
0.1041 |
0.1413 |
||
İtalya |
53 |
2000-2014 |
0.1278 |
0.1079 |
0.1284 |
0.1293 |
||
Japonya |
53 |
2000-2014 |
0.2215 |
0.2026 |
0.1331 |
0.1430 |
||
Güney Kore |
53 |
2000-2014 |
0.2041 |
0.2247 |
0.1876 |
0.2210 |
||
Litvanya |
53 |
2000-2014 |
0.2091 |
0.2312 |
0.0331 |
0.0376 |
||
Lüksemburg |
53 |
2000-2014 |
0.1905 |
0.1998 |
0.2627 |
0.2909 |
||
Letonya |
53 |
2000-2014 |
0.1488 |
0.1353 |
0.0720 |
0.0920 |
||
Meksika |
53 |
2000-2014 |
0.4113 |
0.9718 |
0.1219 |
0.1470 |
||
Malta |
53 |
2000-2014 |
0.1496 |
0.1163 |
0.2175 |
0.2778 |
||
Hollanda |
53 |
2000-2014 |
0.2626 |
0.2683 |
0.0661 |
0.0721 |
||
Norveç |
53 |
2000-2014 |
0.2434 |
0.5602 |
0.0321 |
0.0331 |
||
Polonya |
53 |
2000-2014 |
0.1735 |
0.1777 |
0.0470 |
0.0487 |
||
Portekiz |
53 |
2000-2014 |
0.2206 |
0.2116 |
0.1252 |
0.1488 |
||
Romanya |
53 |
2000-2014 |
0.1852 |
0.1875 |
0.0354 |
0.0379 |
||
Rusya |
53 |
2000-2014 |
0.0968 |
0.2376 |
0.0304 |
0.0594 |
||
Slovakya |
53 |
2000-2014 |
0.1635 |
0.1682 |
0.0743 |
0.0780 |
||
Slovenya |
53 |
2000-2014 |
0.1260 |
0.1143 |
0.1382 |
0.1471 |
||
İsveç |
53 |
2000-2014 |
0.1746 |
0.1629 |
0.0575 |
0.0622 |
||
Türkiye |
53 |
2000-2014 |
0.2946 |
0.3207 |
0.0537 |
0.0754 |
||
ABD |
53 |
2000-2014 |
0.1778 |
0.1892 |
0.0510 |
0.0493 |
||
Yukarıda görüldüğü üzere, piyasa fiyatları (PF) ve EDOF arasındaki sapmalar (birkaç istisna ülke dışında) yüzde 10 ile 25 arasında. Üretim fiyatları (ÜF) ve EDOF arasındaki ortalama ağırlıklandırılmış sapma ise yüzde 10 civarında yoğunlaşıyor.
Burada iki noktaya dikkat çekmek gerekiyor. Birincisi, Dünya Girdi-Çıktı Tabloları gibi büyük ve derneşik veri setleri sabit sermaye verisi içermiyor. Dolayısıyla kullandığımız model, değişmeyen sermaye bağlamında yalnızca döner sermayeyi hesaba katıyor. Bunun sonuçlar açısından taşıdığı anlam ise olumlu: daha küçük ölçekli ve detaylı veri setleri kullanan, sabit sermayeyi de hesaba katan çalışmalar, bizim yukarıda sunduğumuzdan daha düşük sapmalar ortaya koyuyor (Cheng ve Li, 2020).
İkincisi ve en önemlisi, Marksist değer yasası, değişim değerleri (EDOF) ile piyasa fiyatlarının bire bir örtüşeceğini ileri sürmez. Aksine, değer ve fiyat arasındaki sapmalar temel olarak sermayenin organik bileşimi bağlamında sektörler arasında var olan farklılıklar nedeniyle ortaya çıkar ve artı değerin yeniden bölüşümüne yol açar. Piyasa mekanizması, kârlılıkta ortaya çıkan bu farklar olmaksızın kaynak tahsis edemez. Yeni yatırımlar ancak ve ancak bu farklılıklar sayesinde yönünü bulabilir. Dolayısıyla, farklı fiyat türleri arasındaki sınırlı ölçekli bu sapmalar bir aykırılık değil, gerekliliktir.
Şekil 1, 2 ve Tablo 1’de sunduğumuz farklı fiyat türleri arasındaki düzenli ve öngörülebilir ilişki ise, değer yasasını reddetmek için ampirik bir zemin bulunmadığını gösteriyor. Aksine, EDOF üretim fiyatlarını düzenlemekte, üretim fiyatları ise piyasa fiyatları açısından bir ağırlık merkezi teşkil etmektedir. Emek değer teorisi, ya da değer yasası kapitalist üretim tarzının işleyişini yalnızca kuramsal değil, ampirik düzlemde de açıklama kudretine sahiptir.
Ana akım iktisat ideolojisi, kapitalist üretimi toplumsal ilişkiler ve sınıf savaşı yerine bir kara kutu işlevi gören üretim fonksiyonlarıyla ifade etmeye (aslında suyu bulandırmaya) çalışıyor. O, ne iç tutarlılığı ne de ampirik geçerliliği olan marjinal üretkenlik yahut öznel değer kuramı gibi zırvalarla dört başı mamur bir cennet resmededursun, kâr ve sermaye birikimi işçilerin zihnini, kaslarını – salgın günlerinin apaçık ortaya koyduğu üzere – kanını ve canını alıncaya dek sömürmeye devam ediyor. Değer yasası tam da bu can alıcı gerçeği yansıttığı için sanki hiç yokmuş gibi davranılsa da tüm heybetiyle karşımızda duruyor.
Kaynakça
Cheng, H. ve Li, M. (2020) “Do Labour Values Explain Chinese Prices? Evidence from China’s Input-Output Tables, 1990-2012”, Review of Radical Political Economics 52 (1): 115-136.
Foley, D. K. (2008) Adam’s Fallacy. A Guide to Economic Theology, Cambridge: Harvard University Press.
Hunt, E. K. (2005) İktisadi Düşünce Tarihi, Ankara: Dost.
Işıkara, G. ve Mokre, P. (2021) “Price-Value Deviations and the Labour Theory of Value: Evidence from 42 Countries, 2000-2017”, Review of Political Economy, https://doi.org/10.1080/09538259.2021.1904648
Marx, K. (1969) Theories of Surplus Value. Part II, Londra, Lawrence & Wishart.
Ricardo, D. (1951) The Works and Correspondence of David Ricardo, Volume I. On the Principles of Political Economy and Taxation, der. P. Sraffa, Cambridge: Cambridge University Press.
Shaikh, A. (2016) Capitalism: Competition, Conflict, Crises, New York, Oxford University Press.
Shaikh, A. (1977) “Marx’s Theory of Value and the Transformation Problem.” Schwartz, Jesse G. (der.), The Subtle Anatomy of Capitalism içinde, Santa Monica: Goodyear Publishing.
Smith, A. (1999) The Wealth of Nations. Books I – III, Londra, Penguin Books.
Vianello, F. (2008) “Labour Theory of Value.” Durlauf, S.N., Blume, L.E. (der.), The New Palgrave Dictionary of Economics içinde, Londra: Palgrave Macmillan: 3547-3554.
[1] Veri bulabildiğimiz ülkeler için hesaplamayı 2017 yılına kadar genişlettik.