Rusya Birleşik Komünist Partisi Merkez Komitesi Başkanlığından yapılan açıklama Rusça aslından Betül Yıldırım tarafından çevrildi.
Belarus’taki cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasının sona ermesinin hemen ardından kitlesel eylemler ülkeye yayıldı. Minsk’te, diğer bir dizi irili ufaklı kentte, ilk olarak uzun yıllardır süregelen Lukaşenko başkanlığındaki iktidar karşıtları kendiliğinden sokağa çıkarken, ardından Lukaşenko’nun çağrısı üzerine iktidar destekçileri çıktılar. Belarus iktidarının kendiliğinden sokağa çıkan protestoculara karşı sert müdahaleleri, Minsk’teki siyasal gerginliği arttırdı. Öncesinde açık bir apolitiklik ve tepkisizlik gösteren nüfusun çeşitli kesimlerinin siyasi kış uykularından uyanmalarına katkıda bulundu.
Belarus otoritelerinin eylemlerine yönelik tutum ve genel olarak, uzun süredir Lukaşenko’nun şahsında somutlaşan mevcut başkancı rejime karşı tavır sorunu, beklendiği üzere, Belarus’un halihazırda bölünmüş komünist ve sol hareketini daha da böldü. Belarus Komünist Partisi’nin ‘resmi’ ‘sistem komünistleri’, beklendiği gibi ve koşulsuzca başkan Lukaşenko’yu destekledi. ‘Sistem dışı’ komünistler ise, kendilerini ‘liberal’, ‘batı yanlısı’ bir sosyo-politik gündemi dayatma girişimlerinden ayrı tutarak, seçimsel (politik) ve polis baskısına karşı halk gösterilerini desteklemektedirler.
Ülkenin bazı büyük işçi kolektifleri temsilcilerinin, uzun yıllar boyunca süren istikrarın ardından ilk kez taleplerini dile getirdikleri gerçeğinin olup bitenlere özel bir politik renk kattığı göz ardı edilemez. İşçi hareketinin beklenmedik uyanışı – ki işçilerin birincil hedefi, Belarus’un egemenliğinin belkemiği olan ve mevcut başkanın yaratmakla övündüğü, ulusal endüstrinin korunmasıdır – Rus komünistler de dahil olmak üzere Belarus Cumhuriyeti’ndeki sayısız gözlemciler ve Lukaşenko’nun bizzat kendisi için de bir sürpriz oldu.
Birleşik Komünist Parti Merkez Komitesi Başkanlığı, ülkelerinde yaşanmakta olan mevcut zor durumda Belarus komünistlerine ders vermeyi kendisine hak olarak görmemekle birlikte, Cumhuriyetteki olaylara dair görüşlerini ifade etmeyi yoldaşlık görevi olarak görmektedir. Belarus siyasi krizine yol açan nedenlere bakıldığında, Birleşik Komünist Parti Merkez Komitesi Başkanlığı olarak bize göre, krizin tırmanmasına ve dahası en çeşitli toplumsal grupların harekete geçmesine neden olan şu temel noktaları vurgulamadan edemeyiz:
- Birçok gözlemci, önde gelen yabancı güçlerin ve emperyalist blokların Belarus’taki olaylar üzerindeki aktif dış etkisinden bahsediyor. Gerçekten de öyle. Hem yerel muhalefet liderlerinin Avrupa Birliği’ne yönelimlerini, keza AB’nin ülkeyi kendi ürünleri için bir pazara ve ucuz işgücü kaynağına dönüştürme amaçlı finansal müdahalesi gizlenemeyecek kadar açıktır. Belarus’taki süreçler üzerinde büyük bir etki de Rusya tarafından gerçekleştirilmektedir, Rus oligarkları bu ülkedeki boru hattı sistemlerinin ve sanayi devlerinin devralınması ile canı gönülden ilgilenmektedir. Aslında Rus burjuvazisi, ülkedeki iktidarın kontrollü istikrarsızlığından ana fayda sağlayandır, bu istikrarsızlık sayesinde Lukaşenko’yu ekonomik ve siyasi açıdan büyük tavizlere zorlamaktadır. ABD liderleri ise, NATO üslerini Rusya Federasyonu sınırlarına mümkün olduğunca yakınlaştırmakla ilgilidir.
Ancak Belarus’taki mevcut siyasi krizin temel nedenlerini yalnızca dış faktörlere indirgemek kategorik olarak yanlış olacaktır. Bu sistemsel bir kriz. Bu kriz, aslen, A. Lukaşenko’nun kendisinin ‘otoriter’ olduğunu kabul etmek zorunda kaldığı, hatta ‘şahsa bağlı’ olan politik modelinin, onun başkanlık yılları boyunca biriken iç çelişkilerinden dolayı ortaya çıktı. Hatırlayalım, seçimlerin arifesinde Lukaşenko kendi cumhurbaşkanlığı mesajında ülkedeki anayasa reformu ihtiyacını harfi harfine “Lukaşenko dahil olmak üzere hiçbir şahsa bağlı olmadan çalışan bir sistem” gereği ile açıkladı. Bununla birlikte, başkanlığı yıllarında ülkenin toplumsal gelişimini ve siyasi sisteminin sosyo-politik vektörünü yansıtacak net bir hareket yahut siyasi parti bile ortaya çıkmamışken, Lukaşenko’nun, bu tür girişimlerde açıkça geç kaldığını anlamak zor değildir. Sonuç olarak, rejimin gerçek tabanı olan Belarus bürokrasisi (Rusya’dan daha az sayıda olsa da), Cumhurbaşkanı Lukaşenko iktidar bloğu tarafından desteklendiği sürece nispeten konsolide gözüküyor. Belarus sokaklarındaki olaylara bakılırsa, Lukaşenko açıkça iktidar bloğunun desteğini almayı başardı, ancak açık ki, Belarus güvenlik güçlerinin ‘kararlı eylemleri’ mevcut hükümetin toplumsal tabanının güçlendirilmesine pek katkıda bulunmuyor.
- Doğal olarak, Belarus’ta oluşturulan sosyo-politik ‘uzlaşma’ modeli, sosyalist bir model değildir ve Lukaşenko’nun kendisi, toplumsal sosyalist ilişki biçimlerinin yeniden canlandırılmasına yönelik herhangi bir hareketi hiçbir zaman ilan etmedi. O ‘toplumsal yönelimli pazar’dan, devlet sektörünü desteklemekten bahsetti, daha fazlasından değil. Cumhurbaşkanlığı yıllarında ülkede, ekonomide klasik bir devlet kapitalizmi modeli ve siyasette “devlet kapitalizmi” için son derece uygun olan otoriter bir model geliştirdi. Tabii ki, devlet kapitalizminin kendisi, sosyalist perspektifin uygulanabilirliği de dahil olmak üzere, Rus oligarşik ‘ikiz kardeşi’nden çok daha ilericidir. Ancak, geniş alt kesimin toplumsal-politik yaratıcılığının katılımı olmadan ve ülkenin emekçi nüfus çoğunluğunun uzun vadeli çıkarlarını ifade edebilen siyasi parti ve hareketler biçiminde güçlü bir siyasi taban oluşturmadan böyle bir model er ya da geç Belarus toplumunun en gerici güçlerinin intikamı ile sona erecektir. Aslında, bu güçlerin taleplerini hem Lukaşenko’nun son seçimlerdeki resmi rakibi Bayan Tikhanovskaya’nın, hem de arkasındaki daha etkili politikacılar ve iş insanlarının ağızlarından duyma fırsatımız oldu. Utanmazca ‘Belarus’u hayata döndürme reform paketi’ olarak adlandırılan bu taleplerin hepsi “harika”dır: Sanayi, ulaşım, konut ve kamusal hizmet sistemlerinin topluca özelleştirilmesi, fiyat oluşumunun liberalleştirilmesi, suç teşkil eden gelirlerin affı, tarım arazilerinin ucuza satışı, mevcut kaliteli eğitim, sağlık, sosyal sigorta sistemlerinin tahribi, devletin emek alanındaki düzenlemelerinin tasfiyesi, uluslararası tekellerin yönetiminde bir ülke ekonomisine doğal geçiş. Ayrıca, bu tür yamyam önlemlere, Doğu Avrupa, Baltık kıyısı ülkelerinde ve komşu Ukrayna’da olduğu gibi Rus dilinin haklarının sınırlandırılması, ve ülkenin ‘komünizmden arındırılması’ uygulamalarının eşlik edeceğine şüphe yoktur.
Görüyoruz ki, açık bir siyasi projenin yokluğu, ‘Sovyet yanlısı’ sosyal odaklı model ile halk yığınlarının tamamen hariç tutulduğu piyasa kapitalizmi arasındaki olanaksız uzun vadeli uzlaşmayı sürdürme arzusu, öncelikle, Belarus’un geniş emekçi yığınlarının yönsüzleştirilmesini, politikayla ve ideolojiyle ilgilerinin kesilmesini getirdi. Onları, Lukaşenko’nun siyasi muhaliflerinin en toplum karşıtı taleplerini bile desteklemeye hazır hale, gerçek politika karşısında savunmasız bir duruma getirdi. Aynı zamanda, işçilerin ‘baba’sı, en şiddetli siyasal krizin tam ortasında, “başka kuralların olduğu politikaya dahil olmak” konusunda işçileri uyardı. Başka bir deyişle, Lukaşenko otoriter sistemi, sadece şu an için kendisine sadık olan “seçkinler” yardımıyla üst tabaka “reformu” ile değiştirmeyi umuyor. Belarus “devlet kapitalizmi”nin bazı yönleriyle Rus “ikiz kardeşi”ni uzun zamandır aştığını unutmamalıyız: örneğin, Belarus’tan farklı olarak, kısa süreli iş sözleşmelerinin bu kadar kitlesel kullanımı henüz Rusya’ya ulaşmadı.
- Belarus krizinde kökleri tam da spesifik “Belarus Modelinde” yatan güçler dengesini etkileyen faktörlerden önem bakımından diğerlerinden geri kalmayan bir diğeri; Lukaşenko’nun bir yandan Belarus ve Rusya’da Sovyet projesine ve SSCB’ye özlem duyan kitlelerle ama diğer yandan da sözde bir Belarus milliyetçiliğiyle flört etmesiydi. Zira, bu sonuncusu, komşu Ukrayna’da görüldüğü üzere, belirgin bir anti-Sovyet, anti-komünist karaktere sahiptir. Belarus devletinin kendisi tarafından teşvik edilen milliyetçilik, anti-komünist rövanş almakta sakınca görmeyen ve genel olarak Sovyet yanlısı Belarus çoğunluğuna kendisine yabancı fikirleri ve sembolleri dayatan güçleri harekete geçirdi. Yıllardır Belarus toplumunun bağrında alttan alta gerçekleşen bu derin süreçlerin sonucu, vatandaşların geçmişte Nazi işbirlikçileri tarafından kullanılan anti-sovyet semboller altında kitlesel çıkışlarıdır, bu, ne yazık ki, vatandaşların (bilhassa gençlerin) “Lukaşenko’suz” Belarus umudu ve toplumsal değişim bilinciyle ilişkilendirilmektedir.
Bu şartlar altında, Belarus şehirlerinin sokaklarındaki protestoculara yönelik şiddeti kategorik olarak kınayan Birleşik Komünist Parti Merkez Komitesi Başkanlığı, ülkedeki solcu Komünist perspektifin kaderi için de endişelerini ifade eder.
Belarus komünistlerinin ülkenin işçi kolektifleri ile temaslarını ve propagandayı yoğunlaştırması gerektiğine inanıyoruz. Hem Polonya hem de Rusya’da emekçilerin çoğunu yoksulluk uçurumuna sürükleyen Walesa ve Yeltsin’in anti-sosyal, neoliberal hükümetlerini kendi omuzlarında iktidarın zirvesine taşıyan Gdansk’taki Lenin tersanesi işçilerinin veya Kemerovo ve Vorkuta maden işçilerinin trajik kaderi, hiçbir şekilde tekrarlanmamalıdır. Kardeş Ukrayna’da yaşanan çok acı deneyim görmezden gelinemez. Orada alt sınıfların yolsuzluk karşıtı “tabandan gelen” meşru taleplerinin dalgası üzerinde, Simonenko’nun resmi komünist partisinin tamamen yönetici rejimle bütünleştiği koşullarda, son derece gerici, açıkça Nazi güçler iktidara gelmişti. Onların iktidara yerleşmesiyle birlikte Ukrayna’nın yeniden Sovyetleşmesi ihtimali uzun bir süre için ertelenmiştir.
Belarus Komünistleri, ülkedeki işçi hareketinin yakın hedeflerinin “rejime karşı” veya “iyiden yana” gibi soyut sloganlar değil, ülkede var olan iş mevzuatının (kısa vadeli sözleşme sisteminin, “asalaklar yasası”nın kaldırılması, işletmelerin daha fazla özelleştirilmesinin önüne geçilmesi, emeklilik yaşının yükseltilmesinin reddi) ve keza genel olarak geniş emekçi yığınların politikaya katılımını sağlama amaçlı toplumsal-politik sürecin (sendikaların kuruluşunun, siyasi partilerin kaydının, toplumsal gösteriler düzenlenme prosedürünün vb. basitleştirilmesi) daha fazla demokratikleştirilmesi mücadelesi olduğunu Belarus’taki en geniş emekçi yığınlara açıklamalıdır.
Belarus’un proleter çoğunluğunun ortaya koyduğu, toplumsal ilişkilerin demokratikleşmesi mücadelesinin (sosyalizm için bir girizgah olarak), işçiler için elverişli sosyo-ekonomik koşulların sağlanması mücadelesiyle (bugün Belarus protestolarına hâkim olan burjuva muhalefet liderlerinin önerdiği gibi ayrı ayrı değil, aksine) el ele gitmesi gerektiğine inanıyoruz.
Yaşasın demokratik, sosyalist Belarus!
Özelleştirmeye hayır, kamulaştırmaya evet!
Birlikte kazanacağız!