Fırat Sözeri’nin Rusça aslından çevirisiyle Ayrıntı Yayınları’ndan yeniden yayımlanan Maksim Gorki’nin klasikleşen romanı Ana için çevirmeni tarafından hazırlanan bu sunuş yazısını sizlerle paylaşıyoruz.
Maksim Gorki; Çehov ve Tolstoy ile birlikte Rusya dışında dönemin en çok bilinen ve okunan Rus edebiyatçısıdır. Hiç kuşkusuz bu konuma erişmesinde basımından sonraki iki yıl içinde, aralarında Türkçe ve Ermenice’nin de olduğu, on iki dile çevrilen eseri Ana’nın önemli bir rolü bulunmaktadır. Rusya’da proleter romancıların başında gelen isim olarak görülen Gorki, yine aynı romanı sayesinde, Sovyetler Birliği’nde uzun bir dönem resmi edebi akım olarak kabul edilecek sosyalist gerçekçiliğin de öncüsü olarak kabul edilmektedir.
Palegaya ve evlatlarının hikâyesi henüz Gorki’nin gündeminde değilken, dönemin hâkim eğilimi olan eleştirel gerçekçiliğin aşılması konusunda bir arayış içinde olduğu bilinmektedir. Öyle ki Ocak 1900’de Çehov’a yazdığı mektubunda Küçük Köpekli Kadın öyküsüne göndermede bulunarak, “Ne yaptığınızı biliyor musunuz? Realizmi öldürüyorsunuz ve yakında onu öldüreceksiniz… ve ben bundan olağanüstü derecede memnunum” ifadelerini kullanmaktadır. Çehov’un ömrü bu cinayete vefa etmese de onun yarım bıraktığı işi Ana ile Maksim Gorki tamamlamıştır. Ana, 1932 yılında, geriye doğru bir okumayla sosyalist gerçekçiliğin ilk örneği olarak kabul edilse de, onu Gorki’nin ifadesiyle sosyalist gerçekçiliğin mahlası olan devrimci romantizme özgü bir eser olarak tanımlamak da mümkündür.
Appleton’s Magazine adlı edebiyat dergisinde tefrika edilen Ana’nın yazım süreci yirmi yıllık bir zaman dilimini kapsamaktadır. Çalışmalarına 1902’de başlayan Gorki, bitirmek için sabırsızlandığı eserine son noktayı ancak 1923 yılında toplu eserler kapsamında yayımlanacak baskısı için yaptığı düzeltmelerin ardından, 1922 yılında koyabilmiştir. Yıllara yayılan bu yazım sürecinde yazarın edebi kaygıları kadar kişisel yaşamında karşılaştığı trajediler, çarlığın sansür memurlarının yazar ve eserin peşinde başlattıkları sürek avı da rol oynamıştır. Bu düzeltmeler bazen salt üslupla sınırlı kalırken bazen de eserden bir karakterin çıkarılmasına kadar varmıştır.
Gorki, 1933 Mart’ında dostu Desnitski’ye hitaben yazdığı mektubunda; o dönem bulunduğu Nijni Novgorod’dayken, kente bağlı bir işçi bölgesi olan Sormovo’da gerçekleştirilen 1 Mayıs gösterisi ve ardından yaşanan olaylar üzerine işçileri konu edinen bir roman yazmaya karar verdiğini, aynı yıl kimi materyaller toplayarak notlar tutmaya başladığını belirtir. Söz konusu gösterinin başını çeken ve romanda karşımıza Pavel karakteriyle çıkan Pyotr Zalomov ve yazarın fabrikatör dostu Savva Morozov bu materyal toplama sürecinde önemli katkılarda bulunmuştur. Zalomov, 1 Mayıs gösterisi ve ardından yaşanan tutuklamalar ve mahkeme süreciyle ilgili bilgi verirken, Morozov ise fabrikasında çalışan işçilerin mektuplarıyla, fabrika işçilerinin yaşam koşullarına ilişkin bilgiler aktarmıştır.
Sormovo’da gerçekleşen kitlesel 1 Mayıs gösterisinde işçilerin “Kahrolsun Otokrasi” yazan kızıl bayrak açıp RSDİP’in politik sloganlarını atarak yürümeleri büyük ses getiren bir olay olmuştur. Politik yazında uzun dönem işlenen bu olay İskra’nın sayfalarında çeşitli makaleler, mahkemede yapılan savunmalar ve bölgeden gelen işçi mektuplarıyla uzun süre gündemde kalmıştır.
Gorki, bu hazırlık sürecinin ardından 1903 yılında eserin taslağı üzerinde çalışmaya başlarken bir yandan da mektuplar aracılığıyla materyal toplama çalışmalarını sürdürdü. İlk kez 1904 yılında bulunduğu Riga’da, yakın çevresine Ana’nın taslaklarını okumaya başladı. Gorki, Amerika’ya gitmek için bulunduğu Frederick William adlı geminin güvertesinde kitabına son halini vermeye çalışıyordu. Bu yolculuk esnasında yazar, Zalomov’un sürgünden kendisine gönderdiği mektuplardan yoksundu. Ocak 1905’te jandarmaların Petersburg’daki evine yaptıkları baskında kaybolan materyaller bir daha bulunamamıştır. Ekim Devrimi’nden sonra jandarma arşivinde yapılan çalışmalarda da söz konusu mektuplara ulaşılamamıştır. Dolayısıyla yazar olayları hafızasında kaldığı biçimiyle kaleme almak zorunda kalmıştır.
1906 Eylül ayında kitabın ilk kısmı dergiye teslim edilmiştir. Ne var ki Rusça kaleme alınan eserin ilk baskısı çeviri bir dilde, İngilizce olarak yapılmış oldu. Kitaptaki ilk ciddi değişiklik de bu dönem gerçekleşir. Gorki’nin romanını kaleme aldığı ilk versiyonunda; Palegeya’nın Pavel dışında bir kız çocuğu da vardır. Fakat yazar 1906 yazında 5 yaşındaki kızı Katyuşa’yı tüberküloz menenjitinden kaybedince eserdeki bu karakteri çıkarmıştır.
Ana’nın İngilizce baskısının yayımlanmasının hemen ertesinde Almanca ve Rusça baskı için, Berlin ve Petersburg’a eserin parçalar halinde gönderildiği bilinmektedir. Romanın ikinci redaksiyonu Almanca baskı için yapılırken, üçüncü redaksiyonu ise Petersburg’da bulunan Znaniye yayınevinin yapacağı baskı için 1907’de Capri adasında gerçekleştirildi. Gorki eserin hemen tüm baskılarında bazı düzetmeler yapmayı ihmal etmedi. Ana’nın ilk baskısından 1922’ye değin yapılan düzenlemeler kapsamında geçirdiği değişime bakıldığında; eserde karakterlerle ilgili tasvir ve diyaloglarda kısaltmalar yapılarak genel olarak bir sadeleştirmeye gidildiği görülmektedir. Yine kitabın ilk halinde başka olaylarla birlikte aynı bölümler içinde yer alan muhbir İsay’ın öldürülmesi, 1 Mayıs kutlaması, mahkeme vb. konuların işlendiği kısımlar sonraki baskılarda ayrı bölümler altında ele alınmıştır.
Karakterlerle ilgili yapılan sadeleştirmelerde ise Palegaya, eserin ilk versiyonunda yoğun bir biçimde dini sorgulamalar yürüten yaşlı bir kadın olarak yansıtılırken, bu dini sorgulamalar kısaltılmış ve Ana kırklı yaşlarında bir kadın olarak tasvir edilmiştir. Yazarın kısaltmaya gittiği başka bir konu da Andrey Nahodka’nın hümanist söylevleridir. Hem Ana’nın dini sorgulamaları hem Andrey’in söylevlerinin romanın güncel halinde bile oldukça geniş bir yer tuttuğu göz önünde bulundurulduğunda bu kısaltmaların nedeni bir bakıma anlaşılmaktadır.
Maksim Gorki, Ana’yı kaleme alırken olayların geçtiği işçi mahallesini “Pokatı” olarak adlandırmış, fakat daha sonra özel bir isimlendirme yapmaktan kaçınarak “İşçi Mahallesi” olarak adlandırmayı uygun görmüştür. Böylece esere bir genişlik katılmış, anlatılan işçi bölgesi dönemin Rusya’sında benzer yüzlerce işçi mahallesinin ortak bir imgesini yansıtmıştır.
Gorki’nin eserinin el yazmalarına bugün ulaşılamasa da birçok Rus edebiyat bilimci, metnin el yazmasıyla yapılan baskılar arasında önemli farklılıklar olduğu görüşünü ileri sürmektedir. Bu bağlamda eserin ikinci kısmında daha yoğun bir değişim olduğu görülmektedir. Söz konusu el yazmasında hapishanede bir isyan, Hohol’ün öldürülmesi, Rıbin’e işkence gibi sahneler bulunurken, basılan versiyonlarda bunlar görülmemektedir. Pavel’in Ana üzerinden firarla ilgili gönderdiği pusulada Rıbin’e işkence yapıldığını belirtmesi gibi satırlarda, çıkarılan bu bölümlerin izlerini görmek mümkündür.
Romanda karşımıza çıkan 1 Mayıs gösterisiyle ilgili satırlar, işçilerle askerlerin karşı karşıya gelmesi, valinin gelişinin işçiler arasında yarattığı heyecan ve atılan sloganlar neredeyse gerçekte yaşandığı biçimiyle esere aktarılmıştır. İskra gazetesinin sayfalarında yayımlanan bir işçi mektubunda da bunu görmek mümkündür. Eserin son bölümünde yer alan mahkemede geçen olaylar da genel olarak Zalomov’un mahkemedeki savunmasıyla örtüşmektedir.
Gorki, Palegaya Nilovna karakterini yaratırken önemli ölçüde Anna Zalomova’nın yaşamından esinlenmiştir. Gorki, 1910 yılında Zvezda gazetesinin editörüne yazdığı mektubunda, romanın başkahramanı olarak kabul edilen Palegaya ile ilgili olarak onun Pyotr Zalomov’un annesinin portresi olduğunu, zira Anna Zalomova’nın oğluna yoldaşlık ettiğini, gazete ve bildirilerin dağıtılmasında rol aldığını belirtir. Ayrıca Anna’nın söz konusu dönem açısından bir istisna olmadığını, bildiri ve gazete dağıtımı yapan, hapishanedeki çocuklarıyla yoldaşları arasında pusula taşıyan, hatta çocuklarının hapishaneden firar etmesine yardımcı olan kadınlar tanıdığını ifade etmektedir.
Zalomov, annesi Anna Kirillovna Zalomova ve Ana’nın Almanca ve Rusça basımını organize eden yayıncı İvan Pavloviç Ladıjnikov’un yollarının kesişmesi de ilgi çekici bir olaydır. 1902 yılında Zalomov ve Ladıjnikov, Sormovo bölgesinde birlikte politik faaliyet yürütmektedirler. Zalomov’a 1 Mayıs’ta taşıyacağı bayrağı, annesi aracılığıyla ileten kişi Ladıjnikov’dan başkası değildir.
Gorki’nin Mihail Vlasov’un karakterini çizerken de Zalomov’un anlattıklarından büyük ölçüde faydalandığı görülüyor. Zira Zalomov’un babası da Mihail Vlasov gibi tesviyeci ve iflah olmaz bir alkoliktir ve Zalomov henüz 11 yaşındayken babasını kaybetmiştir. Ana’nın revize edilmeden önceki versiyonunda Mihail Vlasov’un hikâyesi daha detaylı biçimde anlatılmakta ve Kurt lakabı ile anılmaktadır. Ancak daha sonra Mihail Vlasov’un hikâyesi neredeyse tamamen çıkarılmış ve Kurt lakabı da kullanılmamıştır. Her ne kadar lakap çıkarılmış olsa da Vlasov’un fiziksel tasvirinde ve iş dönüşlerinde votka içtiği masasında uluyarak şarkı söylemesi gibi satırlarda bu lakabın izleri kalmıştır.
Eserin Rusça baskısının ilk kısmı 1907 yılının Haziran ve Temmuz aylarında Znaniye Yayınevi tarafından iki bölüm halinde yayımlandı. İkinci kısım yayımlandığında Petersburg Basın İşleri Komitesi, nam-ı diğer “Sansür Masası” tarafından esere toplatma getirilmiş, devlet aleyhine propaganda yaptığı gerekçesiyle Gorki hakkında soruşturma açılmıştır. Kitabın yeniden basımının yapılabilmesi için birçok önemli yerin sansürlenmesi gerekmişti.
Bu bakımdan güncel baskıda; ikinci kısmın XV. ve XVI. bölümünde yer alan, Rıbin’e bucak meydanında işkence edildiği ve çevresinde toplanan köylülerin ondan yana tavır aldığı satırlar, ikinci kısmın XVII. ve XVIII. bölümlerde Ana’nın halkın sömürücülere karşı örgütlü bir mücadele içinde olması yönündeki sözleri ve köylülerin kendisini desteklediği pasajlar sansürlenmiştir. Yine Nikolay İvanoviç’in XIX. ve XX. bölümlerdeki zulüm ve sömürü üzerine konuşmaları, Pavel’in mahkeme salonundaki “Burada suçlular ve yargıçlar yok…” gibi ifadeleri ve eserin sonunda Pelageya’nın tren garında çevresinde toplanan insanlara yönelik konuşması da sansürlenen kısımlar arasındadır. Gorki, 1908 yılında yayınevine gönderdiği mektubunda çıkarılan kısımlardan geriye Ana’ya dair bir şey kalmadığını ve kitabının bu haliyle anlamını yitirdiğini yazar.
Kitabın neredeyse çeyrek asrı bulan zahmetli yazım sürecine rağmen yarattığı etki, Gorki’nin eserin devamı niteliğinde bir kitap daha yazmaya niyetlenmesine neden olmuştur. Yazarı bu konuda cesaretlendiren bir başka olay ise 1909 yılında Capri adasında profesyonel devrimci Kadomtseva ailesi ile tanışması ve onlardan dinlediği insan hikâyelerdir. Adını Oğul koymayı düşündüğü romanında, Pavel’in sürgün yılları, sürgünden kaçışı ve Ekim Devrimi’ne katılımını konu etmeyi planlamaktaydı. Desnitski’ye yazdığı mektubunda, Ana’dan sonra Oğul’u yazmaya karar verdiğini ve elinde Zalomov’un sürgünden gönderdiği, farklı gruplardan devrimci işçilerle ilgili bilgiler içeren mektuplar ve başka kaynaklar olduğunu yazar. Ancak bu materyaller, düşündüğü romanı yazması için yeterli değildir. Gorki, Oğul’u yazamasa da onun için derlediği materyallere dayanarak Yaz adlı romanı ve Mordovka, Romantik, Saşka adlı öykülerini kaleme almıştır.
Kaynaklar
Desnitski, Vasili Alekseyeviç. A.M.Gorki: Oçerki jizni i tvorçestva, Moskva: Gosizdat, 1959.
Gorki, Maksim. Sobraniye Soçineniye- Tom 28, Moskva: Goslitizdat, 1954.
Zalomov, Pyotr Andreyeviç. Zapreşçennıye Lyudi, Moskva: Pravda, 1985.
Mihaylovna, Yegorova Yuliya. “Povest M.Gorkogo ‘Mat’: Ot zamısla k voploşçeniyu”, Nauka İnnovatsi Tehnologi, No:3 (2009): 67-71.
Petrovna, Lednova Tatyana. “Formı vırajeniya avtorskoy pozitsi v rannıh proizvedeniyah M. Gorkogo”, Literaturovedeniye Referativnıy Jurnal No:3 (2018): 176-184.
İskra No:21, 1 Haziran 1902. http://gorkiy-lit.ru/gorkiy/proza/mat/mat-primechaniya.htm