İngilizcesinden Türkçeleştiren: Eda Kırmızı
ÖZET
“Gayrimaddi veya dijital emek”, “post-endüstriyel toplum” ve “kognitif kapitalizm” gibi kavramlar çağdaş bilim insanlarınca etraflıca tartışılmıştır. Makalenin birinci bölümü dijital emek tartışmalarına teorik bir çerçeve çizerek ileriki tartışmalara zemin hazırlayacaktır. Kimi çevreler tarafından teknolojik gelişmelerden dolayı gayrimaddi emeğin doğuşunun üretim ilişkilerinde radikal değişimlere neden olduğu ve “post-endüstriyel” bir çağ yarattığı düşünülse de, bu makalenin birincil hedefi; bu konuları tartışmaya açmaktır. Emek “prodüktivist” bağlamda gayrimaddi olurken üretim güçlerinin gelişiminin emek için “yeni maskeler” sunuyor olmasına karşın emeğin sosyal bir fenomen olarak maddi kalması tartışılacaktır. İkinci bölüm “Çin’in enformasyon ekonomisi tartışmasındaki yeri nedir?” sorusu ile ilgilenecektir. Çin’in global enformasyon ekonomisinde platform ekonomilerinin doğuşuyla daha göze çarpan bir konuma geliyor oluşu ve bu dijital platformların Çin Komünist Partisi’nin planlanmış gelişim stratejileri ve yatırımlarının ürünü oluşu tartışılacaktır. Son bölümde, ICT’lerin yayılmasının ve platform ekonomilerinin ortaya çıkışının Çin’de sınıf ilişkilerinde yarattığı etkiler tartışılacaktır.
1. Kuramsal Çerçeve
“Enformasyon ekonomisi”, “dijital” gayrimaddi emek”, “enformasyon toplumu” gibi kavramlar emek üzerine güncel teorik tartışmaların odak noktasındadır. Konu üzerine yazıların birçoğu emek üzerine klasik teorilerin; bilgisayarların yaygın kullanımını içeren, ve iş kavramının karakterini değiştiren yeni üretim biçimlerine uygun olmadığını vurgular. Öncelikle, konu üzerine kapsamlı bir araştırmayı mümkün kılmak adına teorik bir çerçeve oluşturulmalıdır.
1.1. Gayrimaddi Emeğe Farklı Yaklaşımlar
Modern tartışmalarda, Antonio Negri, Michael Hardt ve André Gorz, sözde modern post-endüstriyel toplumda, klasik emek algısına karşı çıkan ilk aydınlar arasındadır. Onların ardından, modern aydınlardan Sean Sayers ve Kaan Kangal’ın eleştiri ve tartışmaları ele alınacaktır.
Gorz (2010), doğası gereği fiziksel cisim ile alakasız olan gayrimaddi emeğin “bilgi ekonomisi” (s.25) olarak adlandırdığı yeni bir ekonomik aşamayı yarattığını iddia eder. Ona göre, şu anda değerin merkezi kaynağı; enformasyon ve bilgiyi barındıran aktivitelerdir. Tanımladığı dönüşümler, sonucunda maddi bir cisim oluşturan eski üretim ilişkileri anlayışı ile; entelektüel, gayrimaddi emeğin el emeği üzerindeki üstünlüğünü yansıtan yeni bir ilişkiler arasındadır.
Hardt ve Negri (2005), üretim yöntemlerindeki değişikliklerin üretim ilişkilerinde post-endüstriyel bir aşamaya geçişi de beraberinde getirdiğini iddia etmektedir. Emeğe ilişkin klasik teorilerin endüstriyel toplum yapısına ait olduğunu ve bu sebeple oluşumuna şahit olduğumuz post-endüstriyel topluma uygun olmadığını iddia etmektedirler. Çokluk adlı kitaplarında gayrimaddi emek; “enformasyon, bilgi, fikir, görüntü, ilişki ve etkileşimler gibi gayrimaddi emtialar üreten” emek şeklinde tanımlanmıştır (2005, s. 108). Onlar da gayrimaddi emeğin artık birikim sürecinde daha merkezi olduğunu iddia etmektedirler. Dahası, İtalyan otonomculuğunun merkezi figürleri olarak, değişenin yalnızca üretim ilişkilerinin özü değil, aynı zamanda buna karşı mücadele yöntemleri olduğunu da iddia etmektedirler. Marksist-Leninist proletaryanın merkezileştirilmiş mücadelesi anlayışının, endüstriyel aşamaya özgü olduğuna, bu yüzden de günümüzde uygulanamayacağına inanmaktadırlar. Nitekim, “gayrimaddi emek anlayışının ‘işçi sonrası dönem’ (post-işçici) sosyal teorisyenleri tarafından, Marksçı terminolojinin kapitalizmin enformatik ya da bilişsel yönlerini aydınlatmada yetersiz olduğu iddialarını desteklemek için kullanıldığı” söylenebilir. (Kangal, 2017, 130)
Sayers (2007) Marks’ın emek anlayışına yönelik bu eleştirilerin, Marks’ın emek modelini “prodüktivist” bir zemine indirgediği için nihayetinde kusurlu olduğunu iddia eder (s. 432). Marx’ın “teorilerinin, çalışmanın modern biçimlerine uygun olmadığı fikrinin, onun düşüncelerinin ciddi biçimde yanlış anlaşılmasından kaynaklandığını; düzgün yorumlandığında, Marks’ın fikirlerinin hala modern dünyada işin doğasını anlamaya yönelik aydınlatıcı bir zemin sunduğunu” öne sürer. Otonomcuları ve prodüktivistleri Marks’ın emek-değer teorisini tam manasıyla anlamamakla itham eder, “gayrimaddi emek” kelimesinin “bozuk” ve “yanıltıcı” olduğunu düşünür (Sayers, 2007, s. 445), emeğin doğası gereği maddi bir aktivite olduğunu savunur. Kangal (2017, s. 130) ise, bu yaklaşımın sadece “kendisini otonomcu ve prodüktivist açıklamaların tekyanlılığından uzak tutmaya” yaradığını iddia eder. Sayers’in, emeğin maddi ve gayrimaddi formları arasında açık bir ayrım yapamayarak otonomcu tarafa karşı çıkmada başarısız kaldığını savunur. Klasik Marksizm’in üretimin modern ilişkilerini incelemek için gerekli analitik gereçlere sahip olduğunu öne sürer. Sayers’i, Karl Marks’ın bazı çalışmalarını, yalnızca gayrimaddi emek kavramını yadsımak için es geçtiği gerekçesiyle eleştirir.
Gayrimaddi emek ve post-endüstriyalizm meselesi üzerine modern tartışmaları özetlemenin ardından, tartışmaların hala sürdüğü ve değişimlerin sonuçlarının derinleşmesi ile bu mesele üzerine daha da alevli tartışmaların yürütüleceği öne sürülebilir. Bu nedenle, üzerine herkesin birleşeceği analitik argümanlar inşa edebileceğimiz akademik bir mutabakat yoktur. Bu makalenin seyri için, modern Çin’e uygulayacağımız kimi varsayımlarda bulunmalıyız. İlk olarak, Sayers’in aksine, gayrimaddi ve maddi emek arasında yalnızca üretim ilişkilerine odaklanmadan ve sosyal yönünü es geçmeden net bir ayrım yapmanın mümkün olduğuna inanıyoruz. Bunu yapmak için, Kangal’ın (2017) detaylı bir şekilde ortaya koyduğu gibi, maddi/gayrimaddi emek ayrımı üzerine iki farklı seviyeyi kavramalıyız: “ürün olarak emek … ve toplumsal gerçeklik olarak üretim süreci”. Daha açık bir şekilde değinmek gerekirse; maddi gerçeklik iki seviyede incelenecektir, ilki üretim sürecinin görünür sonuçlarını kapsarken, diğeri emeği toplumsal bir fenomen olarak ele alacaktır. Bu nedenle, ilk varsayım, “prodüktivist” bağlamda gayrimaddi sayılan emeğin, sosyal seviyede maddi gerçekliğe tekabül etmesidir. Kangal’ın (2017, s.129) ortaya koyduğu gibi: “gayrimaddi, maddi olanın içinde bir diyalektik boyut ya da bir andır”. İkinci olarak, ilk varsayımdan yola çıkarak, emek sosyal bir fenomen olarak sosyal seviyede maddi özünü koruduğundan, “enformasyon toplumu” ve “kognitif kapitalizm” kavramları bu makalede kullanılmayacaktır. Burada, bu tartışmaları başlatan günümüzdeki değişikliklerin (platform ekonomilerinin yükselişi ve ICT’lerin yayılması) sınıf ilişkilerinin doğasını dönüştürmek yerine, sadece emeği üretim süreci içinde soyutlaştırdığı tartışılacaktır. Dolayısıyla, “gayrimaddi emek” kavramının kullanımı, muhasebecilik, dizayn ve bilgisayar programcılığı gibi emek aktivitelerini kapsayacaktır.
2. Platform Ekonomileri
“Platform ekonomisi” terimi, parasal işlemlere ait dijital alanların dünya ekonomisinde giderek daha büyük bir yer kaplamasıyla ekonomide meydana gelen değişime atıfta bulunur. Bu yoldan birçok online emek pazarı oluşturmuştur. Akademik tartışmalarda bu gerçeklik, “bu gelişen ekonominin iş üzerindeki etkisine yoğunlaşarak Yaratıcı Ekonomi, … Esnek Ekonomi/ Prekarya/ 1099 Ekonomisi” gibi çeşitli şekillerde adlandırılmıştır (Kenney & Zysman, 2015, s.6). Kavramın nasıl adlandırılacağına ilişkin tartışma, ortaya çıkan değişimlerin yönü ve “işi” kavramsal olarak nasıl etkileyeceği hakkındaki anlaşmazlık dolayısıyla ortaya çıkmıştır. Bu yazıda “platform ekonomisi” kavramı yalnızca anlam açıklığı sağlamak için kullanılmıştır.
2.1. Çin’de İstihdam İlişkileri
Gelişmekte olan platform ekonomilerinin Çin’deki istihdam ilişkilerine etkisini anlamak için, öncelikle ülkenin emek ilişkileri tarihine daha yakından bakmalıyız. Öncelikle, Mao döneminde, ekonomi kamu iktisadi teşekkülleri (KİT) ile yönetilmekteydi. Kamu tarafından işçi sınıfı ve kamu arasında çıkar çatışması olamayacağına inanılmaktaydı. 1949’da Çin Komünist Partisi iktidara geldiğinde Tüm Çin Sendikalar Federasyonu kamu ve işçiler arasında iki yönlü çalışmaya atanmasına karşın, daha ziyade “parti-devletin bir kolu” olarak çalışıyordu (p. 37). Diğer yanda, Mao dönemi işçilerinin çoğu kamu iktisadi teşekkülünde hayat boyu çalışma haklarından faydalandı. Chan’a göre (1995, p. 39), “1978’de Dengist ekonomik reformunun arifesinde, tarımsal olmayan işgücünün %78’ini oluşturan 74 milyon kamu teşekkülü çalışanı yalnızca hayat boyu çalışmanın değil, daha iyi ödemelerin ve ölene kadar sosyal desteğin de tadını çıkarıyorlardı.”
Deng dönemi boyunca, hayat boyu çalışmadan sözleşmeye bağlı çalışma sistemine doğru kademeli bir değişim başladı. Devletin kamu dışı teşekkülü, hükümetin emek politikalarında radikal bir değişimin göstergesi oldu. Bu politika değişiminin en acı neticelerinden biri, 1970’lerin sonunda sosyal istikrarı tehlikeye atan, Çin’in kentsel bölgelerinde artan işsizlik oldu. Özelleştirmeler ile birlikte, emek politikalarındaki değişimler kamu dışı sektörleri işçi sınıfının koşullarının kötüleşmesi pahasına büyüttü (Sabin, 1994).
Jiang döneminde, tüm mülkiyet biçimlerinin, ulusal ekonomiye hizmet ettiği sürece hoş karşılandığı ortaya koyuldu. Kağıt üzerinde sosyalizmi yeniden güçlendirmeyi hedeflese de, bu pratikte daha geniş özelleştirmeler anlamına geliyordu. Bunun sonucu, “emek ilişkilerinin değişmesi ve kapitalist emek uygulamalarının bütün mülkiyet türlerinden firmalar tarafından geniş bir tabanda uygulanmaya başlanması” oldu (Gallagher, 2011, s.62). Kapitalist dünya ekonomisine entegrasyon ile beraber emek ilişkilerinin dönüşümü, emek politikalarını “şirketlerin otonomisini, esnekliği ve işçi örgütlerinin idari kontrolünü kayıracak” bir biçimde değiştirildi (p. 63). Bu dönüşümlerin bedellerinden biri güvencesiz istihdam ve iş anlaşmazlıkları idi. “Doğu Asya mucizesi”ni eşlemek adına, devlet dolaysız dış yatırımları kendine çekmek istemekteydi. Nitekim, ekonomik gelişmeler istihdam ilişkilerinin kısa dönemli, güvensiz ve esnek olduğu ihracat merkezli üretim ile yürütülmekteydi. (Gallagher, 2011)
2.2. Platform Ekonomisinin İstihdam İlişkilerine Etkisi
Platform ekonomilerinin oluşumunun istihdam ilişkileri üzerinde dönüştürücü etkisi vardır. İlk olarak, eskiden geleneksel istihdama dayalı olan alanlarda istikrarsız serbest meslek için alan yarattı. İkinci olarak, “iş dünyasının pazarlaştırılmasına” önayak oldu (Kenney & Zysman, 2015, s.4). Kenney ve Zysman’a göre (2015), işteki bu dönüşümler, istihdamın her zamankinden daha istikrarsız olduğu yeni bir düzenin ortaya çıkmasına neden oldu. İstihdam ilişkilerinde istikrarsızlık, Çin’de büyük kentlerde, “iş ve geçim arayışında olan” ve çok kötü şartlarda yaşayan milyonlarca genç üniversite mezununu betimleyen “the ant tribes (karınca kabilesi)” adı verilen yeni bir kavram ortaya çıkardı (Zhang, 2013, s. 24). Oluşan platform ekonomilerinin, işçilerin iş haklarından mahrum olduğu istikrarsız istihdam ilişkileri yaratıyor olmasından dolayı bu “karınca kabileleri”ni oluşturmada önemli bir rol oynadığı tartışılabilir.
Konuya ilişkin diğer bir terim de, Standing’e göre (2011) proletaryanın temel haklarından mahrum, yeni oluşmakta olan “prekarya”dır. Bunun “kapital ya da devlet ile minimal güven ilişkisi olan, proletaryanın sahip olduğu hiçbir sosyal kontrat ilişkisine sahip olmayan insanlardan oluştuğunu” iddia eder (s. 8). Diğer taraftan, Munck (2013) Standing’in tanımlamış olduğu proletaryanın kazanımlarının Küresel Güney’de halihazırda var olmamasından dolayı Avrupa-merkezci bir bakış açısı olduğunu savunur. Dahası, Standing tarafından bulunan tanımın yeni bir sınıf olarak adlandırmak için çok dar ve üstü kapalı olduğunu ortaya koyar.
2.3. Çin’de Enformasyon Teknolojileri
ICT’ler (Enformasyon ve İletişim Teknolojileri) platform ekonomileri ile direkt ilişkili olmasa da, bu konu da ICT sektörünün platform ekonomisinin altyapısını oluşturduğu için Çin’in ekonomik olarak gelişmekte olan dijital platformlarını anlamakta önemlidir. Burada, Çin’de ICT’lerin gelişiminin Çin Komünist Partisi’nin Mao sonrası döneminde planlı bir yatırımın ürünü olduğu ve bu yatırımların büyük platform ekonomilerinin oluşumuna zemin hazırladığı tartışılacaktır.
1976’da Mao döneminin sonunda, Çin Halk Cumhuriyeti piyasa ekonomisinin unsurlarını planlı ekonomilerine soktu. Bu tarihsel bağlamda, ICT’ler Çin’in ekonomik kalkınmasında reformist bir noktadan önem kazanmaya başladı. 1998 ve 2003 yılları arasında başbakanlık yapmış Zhu Rongji, modernizasyonda sıçrama yapmanın yeni yolunun bilişime olduğunu söyledi. 90’ların başlarında başlayarak, ekonomik gelişim modeli “yeni ekonomi için ikiz parkur stratejisi” idi (Dai, 2002, s. 145). Daha açık olmak gerekirse, eski başkan Jiang Zemin’in de değindiği gibi, endüstri temelli ekonomi ve ICT’lerin alaşımı Çin ekonomisini 21. yüzyılda gelişime iten faktör olabilirdi. ICT’lerin önemi sayısal verilerde de görülebilir. Çin hükümetinin yaptığı istatistikler, 1999’da ICT sektörünün ekonomik büyümenin %10.5’ini oluşturduğunu göstermektedir. Dahası, hükümet bu miktarın 2010’a kadar %40.1 artacağını da öngörmüştür (Dai, 2002).
2.3. Çin’in “Global Enformasyon Ekonomisi”ndeki Yeri
Tamamen sanayileşmiş Batı ekonomilerinin enformasyon teknolojileri gelişiminin bayrak taşıyanları olarak kaldığıaçık olsa da, Dai (2003) “altyapılara büyük yatırımlar yapılan ve ICT’lerin uygulama ve gelişimlerine önayak olunan birkaç yıldan sonra, Çin’in dijital dalgada varlıklı bir oyuncu olarak ortaya çıktığı” görüşünü savunur (s. 24). Bu nedenle, Çin Komünist Partisi’nin “ikiz parkur stratejisi”nin bir başarı sağladığı söylenebilir.
2.4. Çin’de Platform Ekonomileri
ICT’lerdeki artan gelişmelerle, Çin 90’ların başından itibaren platform ekonomilerinde radikal bir artışa şahit olmuştur. Çin’de internet platformlarının “BAT” (Baidu, Alibaba ve Tencent) olarak da bilinen 3 büyük firma tarafından domine edildiği söylenmektedir. Bu platform ekonomileri yalnızca Çin ekonomisinde değil, dünya ekonomisinde de oldukça önemlidir. The Economist dahi bu üç firmayı “giderek büyüyen uluslararası hırslı yaratıklar” olarak adlandırmıştır (“Çin’in internet devleri globalleşiyor”, 2017).
3. Çin’de Değişen Sınıf İlişkileri
Platform ekonomilerinin oluşumu ve ICT’lerin Çin’in ekonomik gelişim stratejilerindeki büyük önemi, Çin’de sınıf ilişkilerinde gözle görülür değişikliklere neden oldu. İlk olarak, platform ekonomilerinin yükselişi ile dijital emek bir mesele haline geldi. İşçi sınıfı için beraberinde getirdiği şeyler daha esnek kontratlar, işçi sınıfının eylemlerinde mekansal-zamansal kırılmalar ve istikrarsız, güvencesiz istihdam ilişkileri oldu.
Qiu (2009) bu değişimlerin “Çin’de yeni bir işçi sınıfını, Çin’in ekonomik patlamasında ve küresel IT gücünde kaçınılmaz olan ağ işçiliği”ni yarattığını iddia eder (s. 5). Üretim güçlerinin gelişimine bağlı olarak işçi sınıfının dönüşümü global bir fenomen olarak görünse de, “modern Çin’in tarihi ve endüstriyel koşulları altında, sanayileşme ve bilişimin (xinxihua, örn. ICT’lerin ekonomi ve topluma yayılması) yanyana durmasının emeği karmaşık ve çok katmanlı bir biçimde düzenlediğini” iddia etmiştir (p. 9). Qiu’nun bakış açısına göre, Çin işçi sınıfının farklı bir şekilde evrilmesinin nedeni, hükümetin bahsi geçen “çift parkur stratejisi”dir. Bu nokta oldukça tartışmaya açık gözükmektedir. Sosyal bir grubun sosyal bir sınıf olması için, “üretim ve çoğaltma ilişkisindeki rolü”ne bakılması gerekir (Munck, 2013, p. 751). Qiu dijital emeğin hangi yollarla proletaryadan ayrılan sosyal sınıfın karakteristik özelliklerini gösterdiğini tanımlamakta başarısız olmuştur.
Dijital emeğin çin’de var olan sınıf ilişkilerinde bir kırılmaya neden olduğu argümanından şüphe etmek için bir diğer neden ise Scholz’a göre (2013) “bu sektör için olan fiilen tüm teknolojik altyapıların zorlu fabrika koşullarında yüksek yoğunluklu işçi çatışmalarının düzenli olarak arttığı Doğu Asya atölyelerinde üretilmiş” olmasıdır (s. 38). İlk bölümde kurulan teorik çerçeveye dönersek, bu değişimlerin iki aşamada anlaşılmasının daha doğru olduğuna inanıyoruz. Dijital emeğin yeni iş biçimleri ve istihdam ilişkileri oluşturmasına karşın bu değişimler, emeğin istismarına dayalı üretim ilişkilerinin özünü yıkmamıştır. Örnek olarak, uluslararası pazarları tekelleştiren Tayvanlı notebook üreticileri Inventec, Wistron, Quanta ve Compal, tüm Doğu Asya’ya yayılmış kaynaklar zincirleri için Çinli işçilerin ucuz işgücüne güvenmektedirler (Scholz, 2013).
Yukarıda da belirtildiği gibi, mekan-zamansal birliğini kaybetmiş işçi sınıfı, kendi için sınıf olarak davranma yetisini dizginleyecektir. Gayrimaddi emek eylemlerinin genellikle serbest meslek olarak yer tutması, işçi sınıfının toplu sözleşme gibi yöntemlerini ortadan kaldırabilir. Yine de, bu durum “eski” işçi sınıfının sonunun geldiği anlamına gelmez. Dijital emeğin işçi sınıfının bir unsuru olarak nasıl örgütleneceği üzerine daha fazla tartışmalar yürütülmesi gerektiği anlamına gelir.
Kaynakça
Chan, A. (1995). Çin’de endüstriyel ilişki şekillerinin oluşumu ve yeni işçi hareketlerinin yükselişi. China Information, 9(4), 36-59.
Çin’in internet devleri globalleşiyor (2017, Nisan 20), The Economist. “https://www.economist.com/business/2017/04/20/chinas-internet-giants-go-global” ‘dan alındı.
Dai, X. (2002). Çin karakteristikleri ile dijital ekonomiye New Media & Society, 4(2), 141-162.
Dai, X. (2003). Çin’in gelişim stratejisinde ICTler. C. R. Hughes & G. Wacker (Eds.), Çin ve dijital sıçrayışın internet politikaları (pp.8-29). Routledge.
Gallagher, M. E. (2011). Bulaşıcı kapitalizm: Çin’de globalleşme ve emek politikaları.